Skip to content Skip to left sidebar Skip to right sidebar Skip to footer

Muhtarın Anayasadaki Yeri ve Önemi Sempozyumu

Version:1.0 StartHTML:000000268 EndHTML:000174378 StartFragment:000014442 EndFragment:000174268 StartSelection:000014667 EndSelection:000174251 SourceURL:http://www.muhtarlarkonfederasyonu.org/bizden-haberler/muhtarin-anayasadaki-yeri-ve-onemi-sempozyumu.html Muhtarın Anayasadaki Yeri ve Önemi Sempozyumu

Muhtarın Anayasadaki Yeri ve Önemi Sempozyumu

Türkiye Muhtarlar Konfederasyonunun ilk ciddi çalışması olan ‘’Muhtarın Anayasa’daki Yeri ve Önemi’’ konulu sempozyum aynı zamanda kitapçık haline getirilen ilk çalışmadır.

06.10.2012 tarihi itibariyle Muhtarlar Konfederasyonumuzun düzenlemiş olduğu ‘Muhtarın Anayasadaki Yeri ve Önemi’ konulu sempozyumuna Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, İçişleri Bakanımız Sayın İdris Naim Şahin, Ak Parti Yerel Yönetimler Başkanı Sayın Hüseyin Tanrıverdi, Chp Yerel Yönetimlerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Gökhan Günaydın, Milliyetçi Hareket Partisi Anayasa Komisyon Üyesi Sayın Nevzat Korkmaz, Prof.Dr. Sayın Ufuk Kamil Bilgin(Kamu Yönetimi), Prof.Dr. Ali Akyıldız(idare Hukukçusu), Prof.Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu (Anayasa Hukukçusu, RTÜK Üst Kurul Üyesi), Prof.Dr.Ramazan Çağlayan (idare hukukçusu), Yrd.Doç.Dr.İhsan Keleş  (kentleşme) ve Yrd.Doç.Dr.Erdinç Yazıcı  (sosyolog) Yine Resmi Kurumların Mahali idareler Genel Müdürlüğü Daire Başkanı İlker Arıkan, Dernekler Daire Başkanı Sayın Mustafa Yardımcı, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Mustafa Adıgüzel, Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanı Ali Kaya, ve PTT Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Seher Samadi katıldı.

06 Ekim 2012 tarihinde Ankara Ticaret Odası toplantı salonunda düzenlenen sempozyumun oturum başkanlığını TODAİE Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kâmil Ufuk Bilgin yaptı. Türkiye’nin dört bir tarafından muhtarların katılımı ile gerçekleşen sempozyum muhtarlık müessesesi açısından ilk ciddi çalışma olmasının önemine değinen Prof. Dr. Kâmil Ufuk Bilgin sempozyumda önemli konuların altını çizdi; ‘‘Türkiye’de muhtarların çok özgün ve nitelikli bir tarihi geçmişi var. Muhtarlığın, köy ve mahalleli yerel halkın toplumsal kültüründe önemli bir yeri var. Devletin de en uzaktaki vatandaşa bile idari, iktisadi, sosyal, turizm, kültürel, güvenlik vb. hizmetlerini ulaştırmak için bilgi, belge ve görüşünden yararlandığı yegâne adres, muhtarlık.

Siyasi adaylık olmadığı için dayanağını yerel halkın özgür irade ve oylarından alan muhtarlık, aslında demokrasinin temel ilkesi olan “halkın kendi kendini yönetmesi” ilkesine de en uygun yönetim örneği. Ancak, hükümetlerin yetki, görev ve sorumluluklarını her geçen gün azaltması sonucu, muhtarlığın toplumsal katkısı giderek azalmış, bu azalma çeşitli muhtarlık sorunlarını beraberinde getirmiştir. Oysa ülkemizdeki mahalle yönetiminin yükünü, ilk defa 1829 yılında muhtar adıyla üstlenen muhtarlık kurumu, o tarihten bu yana Devletin en küçük yerel yönetim birimi olarak mahallelerdeki gözü kulağı olmuştur. Günümüze gelindiğinde ise, köy ve mahalle muhtarlığına ilişkin çeşitli zamanlarda çıkarılan kanunlarla olumsuz yönde bir erozyon söz konusu.

İşte bu sempozyum fikri, Türkiye Muhtarlar Konfederasyon Genel Başkanı Hüseyin Akdeniz’in özverili çabalarıyla ortaya çıktı ve bilimsel yöntemle programlanması ile akademik camiadan en uygun bilim insanlarının çağrılması açısından danışmanlığımızla hazırlandı. Güncel gelişmeler nedeniyle de Sempozyum konusu olarak, “Demokratik Yerel Yönetimlerin İlk Basamağı Olan Köy – Mahalle Muhtarlıklarımızın Anayasa’daki Yeri ve Önemi” konusu, seçilmesini uygun gördük.

Sempozyum, uygulamadan, teoriye doğru programlandığı için ilk oturum, muhtarların görevleri sırasında en çok muhatap oldukları bürokrasi temsilcilerinin yer aldığı ‘’Yönetim Oturumu’’ yapılacak. Bu oturumda, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü ile Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün yanı sıra, Emniyet Genel Müdürlüğü ve PTT Genel Müdürlüğü’nü temsilen katılan yöneticiler, muhtarlara yönelik yerel hizmetlerde karşılaşılan sorunlar üzerinde durarak, katılımcı muhtarların da sorularına cevaplar verilecek.

Sempozyumdaki ikinci oturum, ‘’Siyasi Oturum’’ başlığı altında TBMM’deki siyasi parti temsilcilerinin yer aldığı, milletvekilleri eşliğinde yapılacak. Böylece Devletin yürütme organı ve işlevinden sonra, yasama organı ve işlevine de Sempozyumda yer verilmiş olacak.

Sempozyumdaki son oturum olan ‘’bilimsel’’ oturumda, Muhtarlığın önce tarihsel kökeni, anayasa hukuku açısından durumu, kentleşme ve sosyolojik görünümü hakkında bilgiler verilecek. Bu oturuma Kırıkkale Üniversitesi’nden katılan anayasa ve idare hukukçusu öğretim üyeleri ile Gazi Üniversitesi’nden katılan kentleşme ve sosyoloji uzmanı öğretim üyeleri, Sempozyumun konusu olan muhtarlığın anayasadaki yeri ve önemi üzerinde bilgiler üzerinde durulacak.

Sempozyum programı oturumlarında yer alan hükümet yöneticilerine, siyasi parti başkanı, temsilcisi ve milletvekillerine, akademisyenlere ve Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu Başkan ve üyesi muhtarlara samimi katılımları için teşekkür eder, sevgi ve saygılarımı iletmek isterim.’’

Ülkemizdeki muhtarların gerçekleştirdikleri etkinlikler açısından bir ilk olan bu sempozyumla, ilk defa muhtarların yeri ve önemi ile sorunları sadece öncelikli taraf muhtarlarca değil, diğer taraflarca da ele alınıp incelenmiş oldu. Böylece, muhtarlık kurumuna ilişkin gelişmelerin, ilgili kesimler ile bir araya getirilerek ele alınması muhtarlık müessesesinin geleceği adına önemli bir çalışmayı sergiliyor. Muhtarlık müessesesinin ve bu görevi yerine getirmeye çalışan 50 bin muhtarın sorunları merkezi hükümetin bürokratlarıyla, siyasi parti başkan ve temsilcileriyle ile bilim insanlarının katıldığı bir ortamda görüşülerek, toplumsal farkındalık ve duyarlılığın sağlanması açısından olduğu kadar, karar mercii yönetici ve siyasilere de doğru mesajlar verilmeye çalışılması bakımından da önemli bir çalışma olduğunu söyleyebilirim.

Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu Genel Başkanı Hüseyin Akdeniz’ in açılış konuşmalarıyla başlayan sempozyumda, Akdeniz muhtarların önemli sorunlarına değinilerek; ‘‘Uzun yıllar dağınık şekilde olan muhtar arkadaşlarımızın örgütsel yapısını 7 bölge ve 2 büyük ilde toplayarak oluşturmuş olduğumuz muhtarlar konfederasyonu ile pekiştirdik. Uzun yoldan geldiğimizi her zaman ifade ediyoruz daha da uzun yolumuz olduğunu söylüyoruz. Muhtar arkadaşlarımızın her zamankinden fazla birlik ve beraberliğe ihtiyacı vardır. Güçlü birliktelikler, güçlü örgüt yapılarını meydana getirir. Bu noktada, devlet ile vatandaş arasında köprü vazifesi gören muhtarlarımızı daha güçlü kılmak zorundayız.

Bugün Türkiye’de bir anayasa değişikliği düşünülmektedir. Bu değiştirilecek Anayasa’da muhtarların rolü ne olmalıdır? Mevcut Anayasa’nın 127 ci maddesinde köyler bir yerel yönetim birimi olarak tüzel kişiliğini korumaktadır. Ancak mahallelerle ilgili Anayasa’da herhangi bir terim yoktur. Eğer yeni baştan bir Anayasa yazılacak ise bir yerel yönetim birimi olan mahallenin de adı bu Anayasa’ya konulmalıdır.

1924’de çıkmış Köy Kanunu,1944’de çıkmış 1541 sayılı Mahalle Mevzuat yasası yeniden düzenlenip günümüz koşullarına getirilmelidir. Muhtarlarımızın özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yapılmalı, çalışma koşulları iyileştirilmeli ve güçlendirilmelidir. Türkiye Muhtarlar Birliği mutlaka kurulmalıdır. Muhtarların seçim sisteminde değişiklik yapılmalı, seçilme kriterleri düzenlenmeli ve birleşik oy pusulası uygulamasına geçilmelidir.

Uzun yıllar muhtar örgütlenmesinin içinde bulunmuş biri olarak, böyle bilimsel bir toplantıyı gerçekleştirmenin muhtar camiasına önemli faydalarının olacağı düşüncesindeyim’’ diyordu.

Konuşmamda, 1924’de yasalaşan Köy Kanunu,1944’de yasalaşan 1541 sayılı mahalle yasası yeniden düzenlenip günümüz koşullarına getirilmesi, muhtarlarımızın özlük haklarına ilişkin düzenlemeler yapılması, çalışma koşulları iyileştirilmesi ve güçlendirilmesi, Türkiye Muhtarlar Birliği mutlaka kurulması, muhtarların seçim sisteminde değişiklik yapılması, seçilme kriterleri düzenlenmesi ve birleşik oy pusulası uygulamasına geçilmesi gibi konuların üzerinde durmamın nedeni, sempozyuma katılım sağlayan siyaset kurumu, bürokratlar, ve akademisyenlerin bu konulardaki görüşlerini merak ediyor olmam ve bu konudaki camiamız dışındaki kişilerin muhtarlık kurumuna bakış açılarını öğrenmekti.

Muhtarlık müessesesinin kapanmasının konuşulduğu o günlerde Sempozyuma Hükümet adına dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in katılması oldukça önemliydi. Zira, bizler ne söylersek söyleyelim, nasıl karar alırsak alalım sonuçta her zaman son sözü siyaset kurumu söylemiştir. Önemli olan siyaset kurumuna doğru çözüm önerilerini sunmaktır. Doğru çözüm yollarının sunulması da ortak aklı birleştirmekten geçer. Akıllı adam aklını kullanır. Ama daha akıllı adam başkasının da aklını kullanır. Bu açıdan bakıldığında çeşitli bakış açılarını tartışmak yeni fikirler üretmemize yardımcı olacaktır.

Hükümetin adına sempozyuma katılan dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin kaymakamlık yapmış, dolayısıyla muhtarların yaşadığı sıkıntıları yakından bilen eski bir bürokrattı. Şahin, sempozyumda ‘’Yaşasın Köyler, Yaşasın Mahalleler’’ diyerek muhtarlığın kapanmasının söz konusu olmayacağını söylüyor ve konuşmasına söyle devam ediyordu; ‘’Türkiye Muhtarlar Konfederasyonumuzun saygıdeğer genel başkanı ve yöneticileri; Konfederasyona katkı veren; can veren 7 bölgeden çok değerli federasyon başkanlarımız ve yönetici arkadaşlarımız; Ankara’dan, İstanbul’dan yine federasyon oluşumu ile bu çatı altında yer alan çalışma arkadaşlarımız; Türkiye Muhtarlar Konfederasyonun yeni bir oluşumu olarak gerçekleştirdiği çalışmalardan birisi, anayasa bağlamında, köy ve mahalle muhtarlarımızın yeri, muhtarlıkların önemi konusunu tartışmak üzere, bildiğim kadarıyla bugün ve yarın devam edecek olan, 2 günlük bir sempozyumu düzenlemiş bulunmaktasınız.

Bu çalışma, öyle zannediyorum muhtar camiasının bugüne kadar gerçekleştirdiği çok değerli çalışmaların zirvesini oluşturan, bundan sonra yapılacak daha büyük çalışmalar gerçekleşinceye kadar en önemli çalışma olarak, en kapsamlı çalışma olarak, camianızın tarihinde yerini aldı, alacaktır.

Değerli konfederasyon başkanımız sayın Hüseyin Akdeniz’in açılış konuşmalarında belirttiği hususlar, sizlerin düşüncelerini, duygularınızı, mesleki sorunlarınızı, ihtiyaçlarınızı, kişisel durumlarınızı, sıkıntılarınızı belli ölçüde ifade eden bir değerlendirmeydi. Belli ölçüde diyorum, çünkü muhtarın dünyasını, muhtarın sıkıntısını, muhtarların hayallerini, muhtarın gerçeklerini tamamen ifade etmek belki imkânsız. Mümkün olanı ifade etmeye kalksa, genel başkan ya da bir başka arkadaşımız içinden bile bu 2 gün belki az gelir.

Genel başkanınızın belirttiği hususlar, benimde itirazımın olmadığı, aksine kabulümün olduğu, paylaştığım teklifler, paylaştığım hususlardır. Bugünkü buluşma vesilesiyle, ister istemez bende sizler gibi çok seçkin, çok saygın, tecrübe sahibi arkadaşlarımızla birlikte olmaktan duyduğum memnuniyeti, bakan olarak tespit etmek, kişi olarak ta ifade etmek durumundayım ve aranızda olmaktan sizlerin bu güzel buluşmasına konuk olarak katılmaktan da hakikaten onur duyuyorum; sevinç duyuyorum, saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’mizin 20.yy basındaki sosyolojik idari yapısı yerleşim özellikleriyle, 21.yy başındaki yapısı çok farklı Cumhuriyetimizin ilk yıllarında ya da Cumhuriyet öncesi dönemde, nüfusumuzun büyük bir bölümü köy yerleşiminde yaşarken, bu gün oran tam değişime uğrayarak, daha azı, çok azı köylerimizde yaşar, büyük bir kısmı da şehirde yaşar hale gelmiştir. Bu büyük bir dönüşümdür, ama bu arada nüfusumuz 6 kat artmıştır. Dolayısıyla, 6 kat büyüyen bir Türkiye nüfusu ile bu arada da oransal olarak, %85’i köyde yaşarken, bu kez tam aksi %15’i köylerde; %85’i aşan oranlarda da şehirlerde yaşayan bir yerleşim yapısına sahibiz, bugünkü Türkiye’de. Türkiye büyüyor, büyüme aynı zamanda nüfusun büyümesi, şehirlerin büyümesini gösteriyor. Doğru mudur, yanlış mıdır bu çok farklı bir tartışma konusu, bunun kararını ne muhtarlar olarak siz verebilirsiniz ne de hükûmet olarak biz verebiliriz. Bu, bir doğal gelişmedir.  Bu, milletin, toplumun, insanların özgürce yaptığı bir dengenin sonucu ortaya çıkabilir durumdur. Nitekim baktığımızda aramızda köy muhtarlarımız var. Fakat mahalle muhtarlarımızda var. Mahalle muhtarları, şehirlerde yasayan insanların bulunduğu yerlerin önderleri seçilmiş insanlarsınız, ama bir düşünürsek mahalle muhtarlarının bile babamızın geldiği yer köydür. Dolasıyla, bu değişimin, bu dönüşümün nedenleri bellidir, tahmin edilebilir, ama yönetilir, öğrenebilir bir konumudur.

Tamamen yönetilebilir, tamamen öğretilebilir, kendi doğasında kendi macerasında bir değişimidir. Ama öyle de olsa, nüfusun büyük çoğunluğu şehirlerde yaşasa da ortada bir mahalle sistemimiz var, muhtarımızda var. Hatta mahallenin muhtar da var. Hatırladım şimdi, bir dizisi var, ‘’mahallenin muhtarları’’ diye bir tiyatro oyunumuz var. Yani köyde dursak muhtarımız var; köyden insek şehre burada muhtar var. Orada muhtar, burada muhtar. Bu değişimde, değişmeyen tek gerçek muhtarlık. O zaman, muhtarlığı yok sayamayız. Muhtarlığı önemsiz sayamayız. Tabi buradan geleceğe yönelik olarak değerlendirme yapmamız, mümkündür ve gereklidir. Geleceğe ilişkin bir değerlendirme gerekirse, ben diyorum ki 100 yıl öncesine göre, 100 yıl sonra Türkiye tablosu budur. İnsanlar şehirdedir, mahalledir. Fakat bir 100 yıl sonra, muhtemeldir ki belki %80’i değil ama, toplumun yarıya yakın bir nüfusu tekrar köyde ya da köy nitelikli belki adi mahalle olacak. O tarihlerde geriye dönüşüm gerçeğini yaşayacaktır. Gelecek yine inanıyorum ki köydedir, kırsaldadır, ama farklı bir köydedir, farklı bir kırsaldadır. Şehrin askeri standartlarını temin etmiş, sağlamış olan köylerde olacaktır. Zira insanın doğasına uygun olan alan köydür. Rahat ortamdır. İnsanın çocukluktan büyüklüğü kadar farklı yaş dönemlerinde, ihtiyacına daha uygun ortam köy ortamıdır. Doğal ortamıdır.

Anadolu’dan İstanbul’a, Ankara’ya, Manisa’ya, İzmir’e göç etmiş insanlarımızın artık, ikinci bir adresi var. İkinci bir yerleşim yeri, büyük ölçüde var ve bu daha da kalıcı hale gelmeye başladı. Daha da kalıcı hale gelecektir. Türkiye sosyolojik olarak yerleşim düzeni itibariyle, yeniden daha dengelenebilir halde, yolunu alacaktır. Bu da bir doğal gelişmenin sonucu olacaktır, olmalıdır. Zira, biraz önce ifade ettiğim gibi köyden şehre mahalleye göçleri engellemek kanunla önlemek mümkün olmadığı gibi, inşallah şehirden köylere doğru dönüşü de önlemek yeniden teşvik ederek doğal dönüşümü, tekrar dönüşümü inşallah hep birlikte toplumsal olarak başaracağız. Bu noktada, baktığımızda bizim hükûmetler olarak adını maksadını bu yönde çokta ifade etmediğimiz, fakat bu bilinçle de yaptığımız köylerimize yönelik alt yapı hizmetlerini iyileştirme ve kentteki asgari alt yapı hizmetlerini, köylerde de sağlama yönünde önemli bir projemiz, önemli bir politikamız hayattadır, bildiğimiz gibi.

Artık, köykentler sadece slogan ve sembolik proje olmaktan çıkmış, bunun yerine bütün köylerimizin kent özelliğini taşıması için adeta bir seferberlik koyularak, çalışmaları devam etmektedir ki, etmelidir. Ta ki köylerimiz her açıdan şehre uygun hale gelinceye kadar, hatta bazı yönleriyle şehirlerimize fark atıncaya kadar devam etmelidir

Bu dönüşümde, köylerimizin güzelleşmesinde, albeni kazanmasında, insanların ilgisini çekmesinde ve tercihini sağlamada muhtarlarımızın ihtiyar heyetlerimizin çok önemli görevi vardır. Çok önemli fonksiyonu vardır.

Türkiye’nin yeniden güzelleşmesinde, yeniden dengeli bir yerleşime kavuşmasında mimarlar, mimar olmak şartı, belli konuların rolünü üstlenmede mecazı anlamda ifade ediyorum, mimarlar köy muhtarlarımız olacaktır.

Mahalle muhtarlarımız da nüfusumuz azalıyor diye köye dönüşüm engellemesini yapmayacaktır. Öyle bir yanlışlık olmaz. Çünkü mahalle muhtarlarımızın da köye ihtiyacı vardır. Köy, bizim aslımızdır. Kırsal dediğimiz yer bizim aslımızdır ve biz bir şeklide orada olmalıyız. Hayatın her döneminde olmasa bile, belli dönemlerde mümkün olan zamanlarda oralarda olmalıyız. Eminim ki, hepimiz bu yaz döneminde gecen yaz olduğu gibi mutlaka bir köye iki köye, arkadaşınızın köyüne, komşu köyünüze festivaller, düğünler, ziyaretler vesilesiyle gitmişsinizdir. Şöyle bir hatırlayalım, gidince bir nefes aldık demiyor muyuz? Ne güzel yedik içtik, burası ne güzel demiyor muyuz? Keşke şurada, vakit olsa günlerce yaşasak demiyor muyuz? İnşallah, bu yöndeki davranışlarımız, düşüncelerimiz hep pozitif olarak gelişme kaydedecektir. Bu, şu demek değildir. Köy, şehrin düşmanı, köy, mahallenin düşmanı falan değildir. Önemli olan, dengeli bir şeklide, adaletli bir seklide, bu ülkede yerleşimi sağlamaktır. Yaşamayı sağlamaktır. Sağlıklı yaşamayı fark ettirmektir. Farkında olmaktır. Teşvik etmektir. Bunlar arasında, yerleşimdeki tercihler mahallenin, köyün hatta ilçenin, ilin, beldenin, ilçe belediyesi, il belediyesi oluşumlarında ölçek sorunlarını karşımıza çıkarmaktadır ve bir doğal dönüşüme bağlı olarak oluşan şehirlerimizde, 100.000 nüfusu aşan bir tane mahalle var Türkiye’de.

Bu arada beldelerimizde, 50 nüfusun altında, 100 nüfusun altında mahallelerimiz, özellikle 50 nüfusun altında önemli sayıda köyümüz var. 100 nüfusun altında köyümüz var. 250 nüfusun altındaki köy sayımız 18.000 civarında. Yine 250 nüfusun altındaki mahalle sayımızda, 3000 ya da 2500’lerde, yani 250 nüfusun altındaki köy ve mahalle toplamımız 20.000’in üzerinde. 53.000’lik köy ve mahalle yapımızda, 2000’inden fazlası 250 nüfusun altında, işte bu yerleşim tercihleri, böyle ölçek sorununu doğuruyor ve bu nokta yönetimleri düşündürüyor.

Doğal yerleşim, dengeli yerleşim esasında yönetimdeki ölçek sorununu da belli ölçüde çözüme kavuşturacaktır, diye düşünüyoruz. Bütün bunların yanında, insanlarımızın yerleşim tercihlerini yıllarca, 10 yıllarca, yarım asır, bir asır suren zaman dilimlerinde beklemek yerine, bunu da bir şekilde yönetmek durumundayız. Fakat yönetmeye kalktığımızda, biraz önce başkanımız ifade etti, bazı köylerin, bazı Mahallerin söndürülmesi, kaldırılması kararını kolay veremiyoruz. Bilim kaldırmayı gerektiriyor, akil kaldırmayı gerektiriyor. Mahalli gerekler, 50 nüfusun altındaki bir köyü yasatmayı doğru görmüyor.

Orada bugün 50 nüfus var, ama geçmişinde 500 nüfus, 1500 insan yaşamış. Mezarlara bakıyorsunuz, mezarlık kalabalık yasayan nüfusa bakıyorsunuz çok az, ama bir gerçek daha görüyoruz. Anadolu’nun Türkiye’nin başka şehirlerde ya da yurtdışında o köyün nüfusuna kayıtlı yüzlerce insan var orda, değil. Bir de bu gerçek var. O zaman, tarihine bakıyorsunuz, itiraz ediyorsunuz. Dışarısına bakıyorsunuz, elini kaldırıyor ben buradayım diyor; o köyden değilim ama o köylüyüm diyor. Dolayısıyla, bir tarafta mali gerçekler, diğer tarafta idari gerçekler. Size bazı mecburiyetleri gösterirken, diğer taraftan da tarihi ve sosyolojik gerçekler hayır diyor. Burada nüfusa, bugün azda olsa bir köy var. O köyün hatırası var, tarihi var diyor ve biz netice itibariyle zıtların arasında o bir tek sesi şimdilik dikkate alarak, başkanımızın ifade ettiği gibi nüfusu çok azda olsa tahammül edelim, toplumsal olarak tahammül edelim; bu köylerimizi şimdilik yasatalım noktasında bir karar verdik; ama yeni köy kurulmasında sayın başkanımız da kararları ve görüşleri bu yönde oldu. Fakat, yeni köy kurulmasında bir kısas getiriyoruz. O da 250 nüfusun altında bir köy kurulmasın, diyoruz. Yeni kuruluşa kısıtlama getiriyoruz. Uygulamada da bunu başlattık zaten, kolay izin vermiyoruz yeni köy oluşumuna. Ben kendi seçim bölgem olan Ordu’dan da talep geliyor, milletvekili arkadaşım aramızda, haberi vardır, bu konuda bilhassa bireysel olarak ta son derece karşı duruş ortaya koyuyoruz. Nitekim belediye kuruluşları da burayı dolaylı olarak ilgilendiriyor.

Yeni belediye kurulması için 5000 nüfus şartını getirdik ve o şart geldiğinden beri de Türkiye’de bildiğim kadarıyla, yeni bir belediye kuruluşu gerçekleşmedi ve şimdi bir başka adim atıyoruz. Köy ve mahalleyi yerinde tutmakla beraber, belediyelerimizden 2.000 nüfusun altındaki belediyeleri, 2008 yılında yaptığımız, fakat Anayasa, Danıştay’dan iptal edilen yasal düzenlemenin benzerini getirerek, 2.000 nüfusun altındaki belediyelerimizi kapatacağız. Ancak mahalle ve köylerimizi kapatmayacağız. ‘‘Yasasın Mahalleler, Yasasın Köyler.’’

Değerli arkadaşlar, köyün, mahallenin sorunlarının çözümü, bu ülkenin sorunlarının çözümüdür. Bu toplumun sorunlarının çözümüdür. Köy ve mahalle yapımız, bizim Türkiye’yi Edirne’den Hakkâri’sine, Şemdinli’sine kadar uzanan çizgide, kuşatan bir ağdır şebekedir ve bu yapının güçlenmesi bu yapının yönetimiyle ve yönetiminde yardımcı olan ihtiyar heyetleriyle birlikte nitelikli hale gelmesi, moralinin iyi olması, güven duygusu içinde olması, ülke imkânlarına paralel bir şekilde imkanlara sahip olarak hizmet etmesi esasında, Türkiye’nin adil ve dengeli iddialı yapısını ve kalkınma haznesinin alt yapısını oluşturur. Dolayısıyla, bizim siyasetçi olarak, bizim yönetici olarak bakışımız bu doğru üzerindedir. Bu gerçek doğru üzerindendir ve inşallah bu bakış açısıyla hep birlikte sizlerden de aldığımız alacağımız düşünceleri ve ödevleri de dikkate alarak, yararlanarak ülkemiz adına daha doğru düzenlemeleri uygulamaları temenni ediyoruz.

Bugün burada buluşmamız, bir umudun ifadesidir. Bir inancın ifadesidir. Bir güvenin ifadesidir. Karşılıklı ve birlikte yapmanın ifadesidir. Yapabilmenin, inanmanın ifadesidir. Takip ettiğinizi biliyorum. Hükümetimizin, toplumumuzun da yaklaşık 1,5 yıldır paylaştığı bir başka gerçek var. Türkiye’de nüfusu il nüfusu 750.000’i asan belediyelerin büyükşehir belediyesi statüsüne kavuşturulması hususu.

Bu bağlamda da 2011 nüfus sayımı sonuçlarına göre, 14 tane ilimizin nüfusu 750.000’i aşmış durumda. Bu illerimizi Büyükşehir’e dönüştüren, ama bu arada da özellikle ağırlıklı olarak belediyelerimizin yönetimine ilişkin bazı düzenlemeleri de içeren bir büyükşehir yönetimi yasası çalışmamız var.

Yeni büyükşehir belediye yasası düzenlemesinin de ülkemizde insanımıza, muhtarımıza, inanıyorum ki getireceği faydalar olacaktır. Ülkemizin alt yapısına, şehir alt yapısına, köy altyapısına ve insanımızın refah ve mutluluğuna katkı sağlayacak bir düzenleme olacaktır. Bu amaçla yapıyoruz. Yoksa, bir şeyi daha kötü yapmak için bu kadar uğraşılmaz, yasa düzenlemesi yapılmaz. Uygulamada, inanıyorum ki beklediğimiz endişe ettiğimiz hususlar gerçekleşmez, aksine beklediğimiz güzellikler ve başarılar ortaya çıkar diye ümit ediyorum. Bir başka çalışmamız da yine ifade edildiği gibi Köy Kanunu Tasarısı, bu tasarı Bakanlığımızda birkaç yıldır çalışılmış, yasalaşmaya hazır hale gelmiş bir tasarıdır. Gün içinde ortaya çıkan yeni düşünceler, yeni taleplerinde şüphesiz bu tasarıya ilave etmek ya da çıkarmak suretiyle tasarıyı güncel halde tutmaya gayret ediyoruz.

Büyükşehir belediye yapısına yönelik yasamız, inşallah bu ay içeresinde gerçekleşmiş olacak. Akabinde de ikinci yerel yönetim yasa çalışması olarak gündemimizde, inanıyorum ki, bu yasama yılı içerisinde çıkacağının ümit ettiğimiz çalışma olarak Köy Kanunu yasa tasarısı, Parlamentoda inşallah yerini almış olacaktır.

Değerli arkadaşlar, biz birbirimizin rakibi kişiler ve kurumlar değiliz. Aksine birbirimizin tamamlayan kurumlar ve kişiler olma durumundayız. Biz Bakan olarak, biz Milletvekili olarak, biz politikacı, yöneticiler olarak empati yapma durumundayız. Ben mahalle muhtarı ya da köy muhtarı olsam neleri yaşardım? Ne gibi eksiklikleri hissederdim? Onların çaresizliği içeresinde ne sıkıntı çekerdim? sorusunu sormak durumundayız.

Buna benzer toplantıların esas itibariyle bir ortak akıl araması ve bulması zemini olarak gerçekleştiğini, kabul ediyorum ve bu manada çok önemsiyorum. Burada, başlangıçta ifade edilen görüşlerde belirtildiği gibi, bizim içinde değerli ve kabulümüz olan görüşlerdir. Bugün ya da yarın ortaya koyulacak görüşler de mutlaka bize sahsıma veya Bakanlığımızın ilgili arkadaşlarına, yetkililerine gelecek ve mutlaka okunacaktır. Mümkün olan, bu ülke gerçeklerine uygun olan değerlendirilecek, doğru ifade ettiğiniz ve paylaşma başarısını göstereceğimiz, buluştuğumuz fikirler için gıyabınızda mutlaka teşekkür edilecektir.

Bu yeni oluşumun, Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu muhtarlarımız için köylerimiz mahallerimiz için o ülkemizin bir ağ şeklinde kuşatan yapımız, dolayısıyla milletimiz ve devletimiz için önemli bir sivil toplum yapısı olarak çok değerli katkılar vereceğine inanmaktaydım. Tabi bizim, Bakanlık olarak ilgi alanımız nüfus, yerel yönetimler trafik olduğu gibi aynı zamanda güvenlik konularıdır.

Yıllardır, asırlardır hep mahalle muhtarlarımızın özellikle köy muhtarlarımızdan büyük destek alırız, devlet olarak. Ben yıllardır kaymakamlık yapmış bir kardeşiniz olmam itibariyle, muhtarlarımızın güvenlik konusundaki, memleketin iç güvenliği konusundaki suçların önlenmesi, suçluların yakalanması konusundaki duyarlılıklarını ve katkılarını her zaman bilirim, bilmekteyim ve eminim ki sizlerde bugün nerede muhtar olursanız olun böyle bir gözle sokağa, insanlara, olaylara baktığınızı biliyorum. Konuşmamın son bölümünde birde şunu ifade edeyim. Tabi bir espri ama güzel bir espri, herkes farklı bakar T.M.K’ ya (Kürsüdeki flamada yer alan Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu’nun baş harfleri), ben gelir gelmez başka baktım. Bana başka bir şeyi hatırlattı. Bizim Terörle Mücadele Kanunu’nun kısaltması da böyle bir kısaltmadır. Ben dedim ki, galiba bizim muhtarlar terörle mücadele konfederasyonu kurmuşlar.’’

Konuşmasının büyük bir bölümünü köy yaşantısına ayıran sayın bakan, köylerin nüfuslarının azalmasının köy hayatını olumsuz etkilediğini, bu yaşanan göç olgusunun doğal bir süreç olarak karşımıza çıkmakta olduğunu elbette bir gün tekrar köy yaşantısına geri dönüleceğine vurgu yapmakla birlikte, büyükşehir yasası uygulamaya konulduğunda köylerinde şehirler gibi modern görünüme kavuşacağını belirttiği konuşmasını son bölümünde köylerin mahalleye dönüşeceğini ve muhtarlıkların kapatılmayacağına vurgu yapması camiamızca olumlu karşılanmıştır. Ancak şu da bir gerçektir ki; Büyükşehir yasasının uygulamaya konulduğu andan itibaren köylerden kentlere göç hareketinin daha da arttığını bugün daha net görmekteyiz. Ayrıca büyükşehir belediyelerinin kırsal mahallelere yönelik hizmetleri elbette devam etmektedir. Ancak sistemin yerli yerine oturmadığını da söylemek mümkündür.

Ana Muhalefet Partisi adına sempozyuma katılan, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuşmasında, örgütlü topluluk olmanın önemine dikkat çekerek; muhtarların örgütlenmesinin demokrasimizin önemli bir teminatı olacağını, çünkü örgütlü toplumlar sorunlarını kamuoyuna daha çabuk mal edeceğine vurgu yapıyor ve konuşmasına söyle devam ediyordu; ‘‘Konfederasyon başkanı konuşurken benim bir sözüme atıf yaptı. Daha önce yaptığım bir konuşmada birleşiniz demiştim. Birlikten güç doğar. Bir dönem bir reklam vardı, “kontrolsüz güç, güç değildir” der. Gücü kontrol etmek ve ortaya çıkarmanın yolu birleşmekten geçer. Muhtar arkadaşlarımızda bir konfederasyon çatısı altında buluşmaları, birleşmeleri, güçlerini göstermeleri demokrasi acısından çok önemlidir.

Demokrasinin temel kurumu örgütlenmekten geçer. Örgütlenirsek bu işler olabilir. İşverenler olabilir, doktorlar olabilir, esnaf ve zanaatkâr olabilir, muhtarlar olabilir. Hayatın her tarafında örgütlenmek gerekiyor. Örgütlü toplum sorunları daha ciddi, daha tutarlı siyaset kurumuna aktaran toplumdur. Örgütlü toplum kanadı, sorunları kamuoyuna mal eden toplumdur. O açıdan muhtarların örgütlenmeleri güçlü olmaları demokrasimizin önemli bir teminatıdır. Neden muhtarlar demokrasimizin bir teminatıdır diyorum? Bizim demokrasimizin en eski kurumu muhtarlıktır. 1830’lardan bu yana muhtarlık var. Siyasi partiler yoktu, ama muhtarlık var. Belediyelerden daha eskidir muhtarlık. Bu kadar köklü bir kurumdur muhtarlık. Onun için size demokrasinin teminatı olarak bakıyoruz biz.

Muhtarlık, bir başka açıdan da demokrasinin çok önemli bir kurumudur. Siyasi partileri biliyorsunuz, seçim yasamızı da biliyorsunuz. 12 Eylül darbe hukukunun getirdiği seçim yasasını biliyorsunuz. Genel başkanlara büyük yetkiler veriyor. Oturuyorlar, milletvekili listesini yapıyorlar, sizin önünüze koyuyorlar, bunlara oy vereceksiniz diyorlar. Bu demokratik mi? Hayır. Ama 12 Eylül darbe hukukunun getirdiği seçim yasası bunu öngörüyor ve vatandaşlarımızda gidip oylarını kullanıyorlar. Muhtar, böylemi? Hayır. Demokrasinin en saf en temiz en güzel tecelli ettiği seçimler, muhtar seçimleridir. Siyasi partiler muhtar adayı göstermezler. Muhtar kendisi çıkar mahallede, köyde ben muhtar adayıyım der. Vatandaşın karşısına çıkar oy ister. Vatandaş doğrudan muhtarını kendisi seçer bire bir. Siyasetçiye ulaşmak zordur. Bazen vatandaşlar der ki, defalarca telefon açtım ama ulaşamadım. Oysa muhtar vatandaşın hemen yanı başındadır, vatandaşın muhtara ulaşma siyasetçiye ulaşmasından kat ve kat daha kolaydır.

Türkiye’de seçimle gelip vatandaşın en rahat ulaştığı kişi, muhtardır. Herkeste bunu bilsin. Bu kadar güzel demokrasinin, bu kadar saf, bu kadar duru tecelli ettiği muhtarlık kurumuna gönül koyan siyaset kurumu, muhtarlık kurumuna gerektiği önemi veriyor mu? Vermiyor.

Siyaset kurumu, muhtarın seçimini aslında kıskançlık olarak algılayıp kendisi de uygulamalıdır. Yani vatandaş kendi milletvekilini kendisi seçmelidir. Siyasi partilerin dayatması olmamalıdır. Örnek mi istiyorsunuz, işte muhtarlık. Biz 12 Eylül hukukunun da yasalarınızda değişmesini isteyen bir partiyiz. Defalarca söyledik anayasayı değiştirelim diyorlar. Eyvallah değiştirelim ama, anayasada önce 12 Eylül darbe hukukunu değiştirmek lazım.

Darbe hukuku değişmezse, siz darbe yasalarını halen örnek alıp, hala yolunuza devam ederseniz, kimse kusura bakmasın ama ben onlara demokrat demem. Demokratlık farklı bir şeydir. Demokratlık, milletin iradesine saygı duymak demektir. Milletin iradesini baş tacı etmek demektir. Demokrasi budur.

Değerli arkadaşlar, muhtarlığa gerekli önemi siyaset kurumu tarafından verilmediğini söyledik. Sizler de kabul ettiniz. Şimdi kulağımıza bazı sesler geliyor muhtarlık kapatılacakmış. Neden kapatılıyor? Allah aşkına muhtarların bu ülkeye ne zararı var. Bir Allah’ın kulu çıkıp muhtarlığın şu zararı var desin, ben de diyeceğim ki tamam kapatalım. Sizden istediğim şu muhtarlık kurumunun kapatılması ile ilgili bir teklif Türkiye Büyük Millet Meclisine gelirse direnen partinin, Cumhuriyet Halk Partisi olacağını sakın unutmayın. Elimizden gelen çabayı göstereceğiz.

1800’lerden bu yana devam eden muhtarlık kurumunun hiç kimseye zararı olmamış. Vatandasın en rahat ulaştığı, bakınız başkan oturumu acarken çok güzel bir cümle kullandı. Kimimizin abla, kimimizin baba, kimimizin kardeş, kimimizin büyük olarak gördüğümüz ve ilk muhatap olduğumuz ve seçimle gelen kişidir muhtar.

Ortadoğu teknik üniversiteden bir öğretim üyesi yoksulluk araştırması yapmıştır. Kendisinden dinledim. Bu yoksulluk araştırmasını nasıl yaptınız. O yoksullara nasıl ulaştınız diye sordum. Bana verdiği yanıt su oldu. Mahallenin muhtarına gidip mahallenin muhtarı size kimin yoksul kimin yardıma muhtaç olduğunu söyler. Çünkü mahalleyi en iyi tanıyan odur. Kimin hangi sorunu var bilende odur. O nedenle, muhtarlık kurumu hepimizin üzerinde titremesi gereken kurumlardan birisi olduğunu unutmamamız gerekiyor. Kapatılması, demokrasinin önüne set çekilmesi anlamına gelir. Muhtarlık kurumumun, yaşatılması lazım.

Konuştuğum her muhtar arkadaş bana sorunlarını anlattı. Türkiye’nin neresinde gidersem gideyim. İster Hakkâri’ye ister Edirne’ye ister Ordu’ya, Trabzon’a, ister Çankırı’ya, Çorum’a, ister Antalya’ya, Muğla’ya gideyim; Türkiye’nin neresine gidersem gideyim, nerde bir muhtarla karşılaşsam, bana dertlerini anlatmıştır. İki temel derdi vardır. Yani dertlerini iki ana bolüme ayırırlar: Bir, Muhtarların temsil sorunu İki, Muhtarların özlük hakları sorunu.

Muhtar madem secimle geliyor, doğrudan halk seçiyor ve bizzat kendisi seçiyor. O zaman bu muhtara niye hak ettiği temsil görevini vermiyoruz. Kendi mahallesi ile ilgili bir olay belediye meclisinde görüşülürken, il genel meclisinde görüşülürken niye muhtarın söz ve kararda onayı olmasın!

Mahalle ile ilgili karar alacaksınız, mahalle muhtarının haberi olmayacak. Mahalle ile ilgili karar alacaksınız, mahalle muhtarına sen gelme arkadaş senin gelme yetkin yok diyeceksiniz. Seçimle geldiyse o mahallenin sorumlusudur. Sorumlu olarak yine gelip sizin kapınızı çalıyorlar. Muhtar böyle oldu, sen neden itiraz etmedin. Bunu biliyoruz. O nedenle muhtarlık ruhunun temsil hakkı, temsil yetkisi çok önemlidir. Size kitapçıklar dağıttık. Orada bu konuyu işliyoruz. Sadece bu mu, diyelim ki bir mahallede yeşil alan imara açıldı. Bir avuç yeşil alan kalmış. Muhtarın haberi oluyor mu? Hayır. Haber veriyorlar mı? Hayır. Halkın seçtiği milli iradenin seçtiği bir muhtara, kendi mahallesi ile ilgili alınan kararda bilgi vermemek, haber vermemek, söz hakkı vermemek, kararda onun onayını almamak, demokrasiye aykırı bir olaydır. Onu kaldırmak için de size Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak, söz veriyorum.

Muhtarların özlük sorunları vardır. Milletvekili seçimle gelir, parasını alır. Sosyal Güvenlik priminin büyük bir kısmı devlet bütçesinden ödenir. Belediye başkanı gelir, aynı şekilde seçimle, kim gelse uygulama böyledir. Muhtar seçimle gelir ama onun sosyal güvenlik primini ödemezler. Neden ödemezler? Demokraside çifte standart olur mu? Demokraside standart, tektir. Eşitlik üzerine kuruludur. Eşitlik derken, herkes aynı boyda olacak diye söylemiyorum. Uygulamada eşitlik olması lazım. Milletvekili seçimle mi geliyor? Belediye başkanı seçimle mi geliyor? İl genel meclis üyesi seçimle mi geliyor? Muhtar da seçimle geliyor, üstelik onların seçimlerinden daha güzel bir secimle geliyor. Onların cesaret edemediği seçime, muhtar, bilgisiyle birikimiyle çıkıyor mahallenin önüne, koyun önüne benim bilgim var, benim birikimim var, rakiplerim var, bana oy verin diyor ve seçiliyor.

Diğerleri vatandaş seçtiği milletvekilinin bilgisini de bilmiyor, birikimini de ismini bile bilmiyor. Sizin muhtarlığı kapatacağız, onun özlük haklarını vermeyeceğiz. Neden vermeyeceğiz özlük haklarını. Arkadaşlar rakamları çıkarmışlar. Muhtarlık ödeneği 429,58 kuruş. Unutmayın ama 58 kuruşu da var ve en düşük her ay 320 lira da sosyal güvenlik primini ödeyeceksin diyorlar. Türkiye’nin ayıbı değil, demokrasinin ayıbı. Sosyal Güvenlik primlerinin Devlet hazinesinden karşılanması lazım. Olay budur. Bunu yaparken biz muhtarlara özel bir ayrıcalık sağlamıyoruz. Bakın diğerlerinde sağladığımız uygulamayı muhtarlarda sağlayacağız o kadar. Yani eşitliği, yani demokraside cifte standardı kaldırmış olacağız. İşin özü budur.

Dolayısıyla demokrasilerde bizim beklentimiz, demokrasinin kökleşmesi için, derinleşmesi için, sağlıklı bir zemine oturması için, insanların özgürce düşünmeleri, düşündüklerini özgürce dile getirebilmelerinin yolu, demokrasiyi güçlendirmekten geçer. Onun birinci yolu da muhtarlığı güçlendirmekten geçer.

2009 Mart seçimlerinde, 1 milyon kişiye yakın kişi seçime katıldı. Muhtar adaylarımız vardı. Belediye meclis üyelerimiz vardı. İl genel meclisi üyelerimiz vardı, İhtiyar heyeti üyeleri vardı. Yedek üyeler vardı. Baktığınız zaman 1 milyon yurttaşımızın yerel yönetimlere katıldığı bir sürecimiz var. Bu demokrasi için çok önemlidir. İnsanların vatandaşın karsısına çıkıp oy istemeleri bundan daha güzel bir şey olabilir mi? Bu kurumu kapatırsanız, demokrasiyi çökertirsiniz. Onun için sizden güç bağlamında daha diri daha kararlı daha tutarlı bir çaba beklediğimi ifade etmek isterim. Bizim parlamentoda, sizin için vereceğimiz mücadele, bana göre önemlidir.

Ama asıl olan, bizim mücadelemizin ötesinde, sizin yapacağınız mücadeledir. Sizin vereceğiniz mücadeledir. Bütün siyasi partililerin muhtarların sorunlarına sahip çıkma konusunda, ortak çaba harcaması lazım. Ortak çaba harcanırsa, muhtarlık kurumu beklediğimiz yere gelir. Yerel iktidarlar, yerel yönetimler çok çok önemlidir. Vatandaşın ilk muhatap olduğu sorunları, ilk anlattığı derdini, ilk dile getirdiği kişinin muhtar olduğunu herkesin dile getirmesi lazım. İktidar partisinin de bilmesi lazım. Muhtarlığı kapatmak doğru bir şey değildir. Bu söyleniyor, bazı tasarılar da var, tasarı taslaklarında da var, gelirse hep beraber göreceğiz. Gelmezse hep beraber daha mutlu oluruz.

Biz, muhtarların yurttaşlar acısından en güvenilir makam olduğunu bilen bir siyasi partiyiz. Vatandaşların size güveni sonsuzdur. Çünkü doğrudan sizi seçmişler. Vatandaşın güven duyduğu bir kuruma, siyaset kurumu güvensizlik besleyemez. O nedenle size güveniyoruz. Size inanıyoruz. Sizin sorunlarınıza sahip çıkacağız. Saygın genel başkana çok teşekkür ediyoruz.’’

Demokrasilerde yönetme hakkı çoğunluk tarafından kullanılır. Çoğunluğun belirleyici olması demokrasinin gereğidir. Ancak, demokrasilerde çoğunluk kadar azınlığa da değer verilir. İktidar güç demektir. Güç ise niteliği bakımından kötüye kullanılmaya elverişlidir; bu bakımdan denetlenmesi gerekir. Söz konusu demokrasilerde denetim işlevi muhalefet partileri tarafından yerine getirilir. Dolayısıyla demokrasilerde muhalefet partilerinin de önemli bir rolü vardır.  Biz muhtarlar siyasi bir parti çatısı altında seçilmediğimiz için her siyasi görüşe aynı yakınlık ve aynı olmalıyız. Elbette hükümetle ilişkilerimiz doğal olarak daha fazla olacaktır. Ancak muhalefet partileri de sorunlarımızın çözülmesinde çok önemli bir işlevi yürütür.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı olarak sempozyuma katılarak partisinin görüş ve önerilerini muhtarlarla paylaması ve muhtarların sorunlarının çözümüne destek vermesi camiamız adına önemlidir. Sempozyumun yapıldığı yıllar muhtarlığın kapatılması, özlük haklarımız ve kanunlardan kaynaklı görev, yetki ve sorumluluklarımızın tartışıldığı yıllardır. Sayın Kılıçdaroğlu konuşmasında; muhtarlığın bir tarihi geçmişi olduğu, kapatılmasının aksine daha fazla yetki verilmesi gerektiğini, belediye meclislerinde ve ihtisas komisyonlarına karar oyu kullanması gerektiğini, özlük haklarının iyileştirilmesini ve sosyal güvenlik primlerinin devlet tarafından yatırılması gerektiğine vurgu yapıyordu. Elbette bu konular biz muhtarlarında olmasını istediği konulardı. Dolayısıyla ana muhalefet partisinin muhtarların sorunlarına sahip çıkması, hükümetin parlamentoda muhtarlarla ilgili yapılacağı yasal düzenlemelere destekleyeceği anlamına geliyordu.

Nasıl muhtarlar demokrasinin vazgeçilmez unsurları iseler, siyasi partiler de demokrasinin vazgeçilmez unsurlardır. Muhtarlık müessesesi yerel yönetimlerin en alt birimi olduğuna göre, siyaset kurumu ile iç içe çalışmak durumundadır. Dolayısıyla her siyasi partinin bir yerel yönetim organı mevcuttur. Muhtarlar da yerel yönetici olduğuna göre, yasal olarak düzenlenmesini istedikleri sorunları bu kurum aracılığı ile parlamentoya iletirler. O nedenle sempozyumun ‘Siyasi Oturum’’ bölümünde mecliste grubu bulunan siyasi partilerin yerel yönetimlerden sorumlu genel başkan yardımcılarının muhtarlık müessesesi için görüş ve düşüncelerini açıklamaları önem arz etmektedir.

Sempozyumun ‘Siyasi Oturum’ bölümünde ilk konuşmayı Adalet ve Kalkınma Partisi adına katılan dönemin Yerel Yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdiyaparak, Konfederasyonun çalışmalarını, kanunlarda yapılması istenilen değişikliklerin hepsini İçişleri Bakanlığının, değerlendirmeye aldığını, çalışmaların belli bir noktaya getirildiğini söylüyor ve sözlerine söyle devam ediyordu; ‘‘Değerli arkadaşlarım, küresel rekabet artık ülkeler, medeniyetler arasında değil şehirlerimiz, kentlerimizi arasında olmaktadır. Bu yeni süreçte, yerel yönetimlerin önemi büyüktür. Artık sıradan bir yerel yönetim anlayışı yerine yaşanabilir, yaşam kalitesi yüksek ulusal ve uluslararası ilişki kurma kapasitesi artan kentler oluşturacak bir vizyona, insan merkezli ve hizmet odaklı bir anlayışa ihtiyacı vardır. Yollar, köprüler, altgeçitler, yeşil alanlar, içtiğimiz su şehrin temizliğine kadar her şeyiyle daha modern olmalı, insanlarımıza daha güzel daha temiz daha yaşanabilir bir kent sunmalıyız.

Yerel yönetimler, ülkelerin adeta bir gelişmişlik aynasıdır. Yerel yönetimlerin gelişmiş olduğu ülkelerde, demokrasinin insan hak ve özgürlüklerinin de geliştiğini görebilirsiniz. Çünkü, yerel yönetim hizmetlerinin temelinde insani değerler vardır. Demokratik değerler vardır. Çağımızda önemi ve işlevi giderek artan yerel yönetimlerin, önümüzdeki süreçlerde daha da belirleyici olacağı açıktır. Bizim Adalet ve Kalkınma Partisi olarak, siyaset felsefemizin temeli, ‘insanı yaşat ki devlet de yaşasın’ anlayışıdır. Bunun en temel özelliği, millete hizmet etmektir.  Amacımız, geleceği gelecek nesilleri kazanmaktır. İşte bu amaçla Ak Parti olarak, iktidara geldiğimiz günden itibaren yerel yönetimlerimizin güçlendirilmesi, daha aktif hale getirilmesi ve değişen dönüşen şartlara göre yeniden organize edilmesi için çalışmaları başlattık.

Yerel yönetimler reformu çalışmaları kapsamında, Büyükşehir Belediyeleri Kanunu, Belediye Kanunu İl Özel İdareler Kanunu, bunların gelirlerini düzenleyen kanunlar, Mahalli İdare Birlikleri Kanunu gibi temel kanunlar yeniden ele alınmıştır. Gerekli yerindelik ilkeleri ve âdem-i merkeziyetçilik anlayışı çerçevesinde bu yasalar revize edilmiştir. Kent konseylerinin kurulması, zorunlu hale getirilmiştir.

Cumhuriyet tarihinin en büyük projelerinden olan KÖYDES’le, köylerimizin alt yapıları oluşturulmuş. Okullarımız yenilenmiş, yollarımız açılmış, suyu elektriği olmayan köyümüz kalmamıştır. Şehirde ne varsa, köylerimizde o vardır ve olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, yerel yönetimler deyince aklınıza belediyeler, il özel idareleri ve köylerimiz gelmektedir. Türkiye’mizin 74.724.269’luk nüfusunun, 62.678.751’i belediye sınırları içerisin de yaşamaktadır. 12.045.518’i ise, köylerde yaşamaktadır. Türkiye nüfusunun %16.11’i halen köylerde yasamaktadır. Toplam köy sayımız şu an 34.283tür. Ayrıca, 46.925 köy bağımız vardır. 18.849 Mahallemiz var ve dolayısıyla 18.849 mahalle muhtarımız var demektir. Muhtarlarımızın köy ve mahalle muhtarlarıyla birlikte rakamı ortaya koyacak olursak: toplam muhtar sayısı 53.132’dir.

Biz, yerel yönetimleri parça parça olarak görmedik. Belediyelerle, il özel idareleriyle, köylerimizle değerlendirdik. Bir bütün olarak gördük. Siz değerli muhtarlarımızı, hiçbir zaman unutmadık ve ihmal etmedik. Sizlerin de yakından takip ettiği gibi, ülkemizde son 30 yıl içinde bütün siyasetçiler, bütün iktidarlar, koalisyon hükümetleri, yerel yönetimlerin güçlendirilmesinden bahsettiler. Ancak, ne yazık ki bu sözler, sözden öteye gidemedi. Adalet ve Kalkınma Partisi yerel yönetimlere verdiği değeri, açıkça göstermiş ve merkezi yönetimlere olan birçok imkân ve kaynakları, yerel yönetimlere ve yerel birimlere devretmiştir.

Değerli arkadaşlarım, biz bir şehrin sorunları merkezden planlayıp çözme döneminin sona erdiğine inanıyoruz. Bir şehrin yöneticileri, aydınları, basını, sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, o şehrin sorunları birebir yaşayan insanlardır. Hükümetimizce, mahalli idareler reformu kapsamında yapılan yasal düzenlemelerde, il genel meclislerine muhtarlarımızın kendi aralarından seçtiği bir temsilciyle katılmasını sağladık. İl özel idareleri giderleri arasında, köylere ve koy birliklerine yapılacak yardımlara yer verdik. Böylece, muhtarların bir köprü ya da yol için Ankara’ya ya da merkeze kadar gelmelerinin önünü kestik. Mahalle muhtarlarının, belediye hizmetlerinin mahallenin ihtiyaçlarına uygun olarak yürütülmesi için belediye ile iş birliği yapma imkânı sağladık. Belediyeleri, muhtarların ihtiyaçlarını ve sorunları çözmesi için görevlendirdik. Bunlar, sizleri önemseyen sizlere değer veren bir iktidar tarafından yapılmıştır. Şimdi, önümüzde Köy Kanunu’nun yenilenmesi var. Muhtarlarımızın talep ettiği sorunları da bu Kanun içerisinde elbette gidereceğiz. Bu konuda, İçişleri Bakanı sayın İdris Naim Şahin’in, çok titiz ve hassas davrandığını biliyoruz. Kendisiyle bu konuda yakın çalışıyoruz. Bu konuda, değerli konfederasyon başkanımızın taleplerin de dikkate alarak çalışıyoruz. İnşallah önümüzdeki süreçte, Köy Kanunu’nda ki ondan önce Büyük Şehir Belediyeleri Kanunu Ekim ayı içerisinde çıkması gerekiyor. Buna dayalı düzenlemeler sonucu ortaya çıkacak duruma göre, elbette Köy Kanunu ve bununla beraber Köy Muhtarlarımızın, Mahalle Muhtarlarımızın, tüm muhtarlarımızın hem özlük haklarını iyileştirici hem imkânlarını arttırıcı işlevini kolaylaştıracak bir düzenleme de çıkacaktır, bunu da burada ifade ediyoruz.

Değerli dostlar, sizlerle her zaman bir araya gelerek sorunlarınızı dinledik. Konfederasyon başkanımız biliyoruz. Diğer dernek ve yöneticileri de biliyoruz. Kapımız arkasına kadar acık. Hem parti olarak acık hem İçişleri Bakanlığı olarak acık. Gerek partimizde toplantılar yapmıştık. Gerekse siz kendi içerisinde değişik platformlarda toplantılarınızı gerçekleştiriyorsunuz. Bugünkü toplantı, oldukça önem arz etmektedir. Bu noktada, değerli kardeşlerim beklentilerimizi ve görüşlerinizi bugüne kadar aldık ve bugün bir rapor halinde, inanıyorum ki, değerli konfederasyon başkanımız adaşım, bu platformun bilgileri raporunu hem şahsıma hem partimize hem İçişleri Bakanlığımıza sunacak. Bu çalışmalarda, bu raporumuz oldukça yararlı olacak, faydalı olacak ve görüşlerini bu çalışmalarda elbette değerlendirecek ve arzu ettiğiniz noktaya, inşallah bu sorun çözülerek gelmiş olacağız.

Değerli kardeşlerim, tabi ki zaman zaman yaptığınız toplantılara da geldik. Örneğin, kapıda girişte tanıştırdılar Ege bölgesinden bir muhtar arkadaşımız, burada temsilci olarak, yönetici olarak; orada da İzmir genelindeki köy ve mahalle muhtarlarının tümünün katıldığı yaklaşık 1300 muhtar arkadaşımızın toplantısını gerçekleştirdik. Muhtar arkadaşlarımızı bir araya getirirken veya bir araya gelmiş muhtar arkadaşlarımız varsa, onlar arasında hiçbir zaman siyasi etiketlerinden düşüncelerinden zihinlerinden ayırt etmedik. Muhtar, muhtardır. Köyün ve mahallenin yöneticisidir. Düşüncesi ne olursa olsun, insana hizmet eden, mahalline hizmet eden en değerli bir insandır.

Özellikle köy muhtarı arkadaşlarım, sizin çalışmalarınızı çıkarılacak köy kanunu içerisinde yapılmasını istediği değişiklilerinin hepsini İçişleri Bakanlığımız, değerlendirmeye aldı. Çalışmasını belli bir noktaya getirdi.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi halen yürürlükte olan Köy Kanunu, 18 Mart 1924 tarihlidir. O günün şartlarındaki Türkiye ile bugünkü gelişmiş Türkiye arasında, çok fark vardır. Hem toplumumuz hem de ülkemiz esaslı değişime uğramıştır. Değişimin ve dönüşümün öncüsü bir parti olarak, kırsal alanlarımıza her türlü imkân ve hizmetlerin gitmesi adına, bu düzenlemeyi yapacağız. Yapmayı düşündüğümüz düzenleme ile köylere yeni gelir kaynakları sağlanacak; köylerimizin ihtiyaçları için genel bütçe vergi gelirlerinden pay verilecek; köy ve mahalle muhtarlarının sosyal güvenlik primlerini, il özel idaresi tarafından doğrudan sosyal güvenlik kurumuna yatırılması sağlanacaktır. Köy ve mahalle muhtarlarının ödeneklerinin özlük haklarının iyileştirilmesi, yetkilerinin ve buna bağlı olarak sorumluluklarının arttırılması düşünülmektedir. Köylerde imar yetki ve usullerini netleştirerek daha düzenli ve depreme dayanıklı bir yapılaşma, sağlıklı bir yapılaşma sağlanacaktır.

Değerli arkadaşlarım, kent yönetim sisteminin temelinde hizmetler de yetkinlik ve demokratik katılımın ve sorumluluk ilkelerinin sağlaması vardır. Bunu sağlamakta, bizim görevimizdir. Hükümetimiz bu bilinçle hareket etmektedir. Muhtarlıklar, bizim örfi idaremiz acısından çok önemli bir işleve ve tarihi bir geçmişe sahiptir. Bunlar da her zaman mahalle ve köy sakinlerinin sözcülüğünü yapmışı; zaman zaman danışılan görüş alınan ve devletin temsilcisi konumunda olmuşlardır.

Mahallerimiz, demokratik toplumların temel yerel forumu olma özelliğini korumaktadır. İnanıyoruz ki yaşanabilir kentler, ancak yaşanabilir mahallelerden geçmektedir. Ayrıca, muhtarlıklar, merkezi idareyi temsil eden kurumlar arasında siyasal barışın sağlandığı tek kurumudur. Onun için, mahallede yaşayanlar, siyasi görüşleri ne olursa olsun muhtara, muhtarlıklara rahatlıkla gidebilmektedir.

Muhtar, seçilmiş kişi demektir. Seçkin insan demektir. Osmanlı’dan beri var olagelen muhtarlarımızın hem özlük haklarının hem de sosyal ekonomik durumlarını iyileştirmek için çalışmalarımız, İçişleri Bakanlığımız tarafından sürdürülmektedir. Toplumsal yapımızın temel taşlarından olan, toplumumuzun adeta çimentosu gibi olan bir kurumun kamuoyunda bazı çevrelerinin kasıtlı olarak dillendirildiği gibi muhtarlığın kaldırılması ya da muhtarlıkların kaldırılması, asla ve asla mümkün değildir. Zihnimizde de yoktur. Çıkarılacak olan büyükşehir kanununda da köylerimiz ve beldelerimiz mahalleye dönüştürülecek. Muhtarlarımızın imkânları artacak, sayısı artacak.

1933 yılında bir defa kapatılan mahalle muhtarlığın kaldırılması, tekrar ediyorum söz konusu değildir. Türkiye’de, biz biliyoruz ki muhtarlar, demokrasimizin kılcal damarlarıdır. Mahalle ve köy halkına ait amme hizmetlerini, ifa eden tek kişidir. Köydeki mahalledeki yoksulumuzun envanterini tutan tek kişidir. Muhtarlar, kuruluş yasasının dışındadır. Birçok toplumsal görevi ve sorumluluğu üstünde taşıyan kişilerdir.

Anadolu’nun bir yerinden bir başka yerine geçen insanların iletişime geçebildiği, halinin arz edebildiği yegâne kurum, muhtarlıklarımızdır. Mahalle sakinlerinin haklarını koruyan, yine muhtarlarımızdır. Birçok AB ülkesi, yerel yönetimlerini ve toplumsal düzenlemelerini yapılandırırken, Türkiye’deki muhtarlık sistemini örnek almaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak bugüne kadar attığımız her adımı milletimize danışmış, milletimizle beraber hareket etmiş bir partiyiz. Bununla da gurur duyuyoruz. Çıkarılan tüm yasalar, atılan bütün adımlar sosyal paylaşımlarımızla, sosyal ortak olarak gördüğümüz sivil toplum örgütleriyle de yapılan istişareler sonucu gerçekleştirilmiştir.

Sözlerimin başında da ifade ettiğim gibi, biz sizleri hiçbir zaman yok saymadık. Görmezden gelmedik: Unutmadan, yapılacak yeni düzenlemelerle de sizlerin görüşlerinizi ve taleplerinizi elbette değerlendireceğiz. Gücünü ve desteğini milletten alan bir parti olarak, devlet adına millet önünde siyaset yapan değil, aksine millet adına devlet önünde siyaset yapan bir parti olarak, toplumsal değerlerimizi korumaya, bu değerlerimizden biri olan muhtarlığımızın sorunlarına duyarlı olmaya devam edeceğiz.’’

Sayın Tanrıverdi, köy kanunu hakkında çalışmalar yapıldığını, ancak önce büyükşehir yasasının çıkacağını, çıkan bu büyükşehir yasası içinde köyleri mahalleye dönüştürüleceğini, muhtarlıkların kapatılmasının söz konusu olamadığı, muhtarların özlük haklarını iyileştirilmesi ve sosyal güvenlik primlerinin devlet tarafından karşılanması için çalışmaların devam ettiğini ve birçok Avrupa Birliği ülkesinin yerel yönetim birimleri toplumsal düzenlemelerini yapılandırırken, Türkiye’deki muhtarlık sistemini örnek aldığını belirttiği konuşmasında, yaşanabilir kentlerin yaşanabilir mahallelerden oluştuğuna vurgu yapıyordu.

 Sempozyumun ’Siyasi oturum’ bölümünün ikinci konuşmacısı Cumhuriyet Halk Partisi adına söz alan dönemin Yerel Yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ankara Milletvekili Gökhan Günaydın, Türkiye’de artık muhtarlığın sadece mühür basan durumdan kurtarılıp, muhtarın mahallede hangi hizmetlerin ne kadar yapılması gerektiği konusunda bilgisi olduğunu ve bu bilgilerin de kanunlara yazılması gerektiğini söylüyor, konuşmasına şunları söylüyordu; ‘’Konfederasyonunuzun özenli bir program hazırlama çabasının tanığıyım. Yıllarca bu işleri yapmaya çabalamış bir arkadaşınız olarak, bu işlerin oldukça zor olduğunu biliyorum.

2009 Mart seçimlerinde muhtarlarımızı da seçtik. Rakamları söyleyeyim. Türkiye genelinde 52.885 muhtar kardeşimizi seçtik. Muhtar heyetine de 210.700 kardeşimiz seçilmiş. Dolayısı ile seçilmiş muhtarları, ihtiyar heyeti asıl ve yedek üyelerini sayarsak, muhtarlık kurumu 479 bin kişilik bir seçilmişler gurubunun ortaya koyduğu büyük bir güçtür. 500 bin seçilmişi vardır, muhtarlık müessesesinin. Bu, muhtarların % 65 köy muhtarlarıdır.

Biz, bu muhtarlara nasıl bakıyoruz. Eğer muhtarlara şöyle bakıyorsak, merkezi hükümetin uç birimidir. Görevleri de mühür basıp vatandaşa vermektir. Eğer muhtarlığa böyle bakıyorsanız deseniz ki artık İçişleri Bakanlığımızın MERNİS projesi var. E-devlet uygulamaları da devreye giriyor. Ne gerek var. Muhtar belge çıkartacak, mühür basacak, bunu söyleyen oldu mu, olmadı mı arkadaşlar. Ben size ilgili gazete kupürlerini getireyim. Nisan 2012 gazetelerine bakarsak, iktidar partisinin mahalle muhtarlarının işlevinin kalmadığı, kaldırılacağını görebilirsiniz. Muhtar aslında nedir? Muhtar eğer bu memlekette yerel demokrasi varsa onun en önemli halkasıdır. Türkiye’deki gerçek anlamdaki tek seçimde muhtarlık seçimleridir.

Seçen arkadaş kişiliğini bilir; yapacaklarını yapamayacaklarınızı kapasitenizi bilir; siyasi ariyetlerinizi bilir ve vatandaş ona göre oy kullanır. Dolasıyla, temsili demokrasi dediğimizin en iyi uygulama dediğimiz şekli eski Roma’da da böyle uygulanırmış. Şekli muhtarlık seçimlerde ortaya çıkar. Kademeyi yavaş yavaş yükseltelim. Belde ve ilçe belediye başkanlığı yine vatandaş tanır ama ulaşması daha güçleşir yavaş yavaş. İl belediye başkanlığı büyük şehir belediye başkanlığı belki hayatında görmemiştir. Ben bir milletvekiliyim kendi durumunda şöyleyim. Ankara’da 125.000 kişi oy verir. Eğer 125.000 kişinin oyunu alırsanız ortalama bir milletvekili seçilebilirsiniz. Ama o 125.000 kişiden muhtemelen yarısı sizi hiç görmemiştir. Siyasi ariyetler üzerinden oy kullanırlar. Dolayısıyla, şunu kabul edelim bunu karşımda muhtarlar olduğu için söylemiyorum, ben bir siyaset bilimciyim ve bunun altını çizerek söylüyorum. Türkiye’de tek gerçek seçim, muhtarlık seçimlerinde ortaya çıkmaktadır.

Şimdi, o halde yurttaşın doğumdan ölüme olarak tanınmasıyla seçilmiş olan muhtarın mahalledeki işlevini kâğıt parçalarına mühür basmaktan ibaret görmek, aslında muhtarlık için yapılabilecek en yanlış tanımlamadır. O muhtar, o mahallenin her türlü iş ve işleminde söz ve karar sahibi olmak zorundadır. Nerede yol yapılacaktır? Nerede park yapılacaktır? nerede kreşe ihtiyaç vardır? Nerede yoksullar vardır? Nerede yanında bulunması gereken ezik bir insan ya da aile içi şiddet gören bir kadın vardır? Bunların tamamını sorumlusu muhtardır ve bununla ilgili olarak yapılması gerekenlerde, ilk sözünün duyulması ve dinlenilmesi gereken siyasi aktör yine muhtardır.

Muhtarlar belediye meclislerinde oy sahibi olmak durumdadırlar. Bütün samimiyetimle söylüyorum. Belediye toplantıları herkese açıktır. Belediye meclislerinde söz ve karar sahibi olacaklar ve hatta kendi mahaller ile ilgili işlerde veto hakları olmalıdır. Çünkü, muhtar keyfine göre o kararı o veto hakkını kullanamaz. Hesabını kim sorar? Mahalleli sorar. Dolayısıyla, kendi inisiyatifi dışında halkın iradesi göre belediye meclisini etkileyebilecek tek siyasi aktör muhtardır ve o halde muhtarlar, belediye meclislerinin veto hakkına sahip oy sahibi üyeleridir; olmak zorundadırlar.

Şimdi ben bugünkü durumu, izninizle sizlerle paylaşayım. Eğer eksiğim varsa tamamlayın fazlamın olacağını tahmin etmiyorum. Bugün muhtar, belediye başkanını gider, kaymakama gider, valiye gider, milletvekiline gider ve gelir geçer yuvarlak laflarla uğurlanır. Çünkü, bir yaptırım gücü yoktur. Ancak, seçim zamanlarında farklı birtakım muameleler söz konusu olabilir. Bir başka şey daha sorsam arkadaşlar, bakın ben 20 yıldır Türkiye’yi karış karış gezen kardeşinizim; Ankara milletvekiliyim ama seçildiğim günden bu yana çalışmamın bir kısmını Ankara’ya hasreden ve görev tanımım gereği daha çok Ankara’da dışında olan bir kardeşinizim. Soran olursa yerini söylerim, size bir ilçenin köyünün yolunun parke tasıyla camisinin parke taşıyla yapılması gerekiyor. Vali, kaymakam, il özel idaresi kaynaklığından oraya yetecek parke taşının yarısını döküyorlar. Diyorlar ki, sevgili muhtar sandığa bakacağız. Eğer sandıktan arzu ettiğimiz oy çıkarsa, bu parke taşının diğer yarısı da gelecek ve tüm mahalleniz çamurdan kurtulacak; güzel bir parke taşıyla döşenecek ama olmazsa bu parke taşına ihtiyacı olan başka köylerimiz var. Bu Türkiye’de yapılıyor mu? Yapılmıyor mu? Arkadaşlar, yapılmıyor deniyorsa eğer, çok memnun olurum ama benim onlarca yüzlerce böyle sayabileceğim örnekler var. Ben soruyorum şimdi, mahalle muhtarı üzerinden vatandaşın siyasi iradesine ipotek koymanın bir demokrasi bilinciyle uzaktan yakından bir alakası var mıdır? Yoktur. Bunları açıkça konuşmak zorundayız arkadaşlar. Bana yalnız kaldığımız zaman bu durumu samimiyetle anlatan çok muhtar arkadaşım vardır.

Her siyasal partide muhtar, gece gündüz telefonunu kaldırır derdini anlatır. Söyleyeceği bir şey varsa söyler. Her siyasal partiden muhtar yalnız kaldığımız zamanlarda bize bunu söylemiştir ve bu il özel idareleri üzerinden yapılan siyaset üzerinden yapılan baskı gerçekten Türkiye’nin demokrasi deneyimi karsısında kelimenin tek anlamıyla ayıp bir durumu ortaya koymaktadır.

“Köy Kanunu değiştireceğiz diyorsunuz” niye değiştiremediniz. Doğru dürüst bir Köy Kanunu değişikliği getirdiniz de biz size destek mi olmadık! Muhtarların sosyal güvenlik primlerini muhtarların kendisi ödüyor. Bütün muhtar dernekleri, konfederasyonları ısrarla söylüyorlar. Bizden başka herhangi bir kişi var mıdır ki hem kamu görevlisi olarak tanımlansın hem de sosyal güvenlik primini kendisi ödesin.

Arkadaşlar, size her seçimden önce söz vermediler mi? Allah’ınızı severseniz, ya her seçimden önce size söz vermediler mi? Yine Türkiye seçim dönemine girdi bir kere daha söz vermiyorlar mı? İki tane şık var. Ya inanacağız alkışlayacağız ya da diyeceğiniz ki sayın Bakan saygımız sonsuz ama bir deyin bakalım bunu daha evvel neden yapmadınız.

Değerli arkadaşlarım, muhtarın büroları muhtarların araç gereci muhtarların yanlarında çalıştırdığı insanların maaşları, bu sorunlar Dünyanın 16.büyük ekonomisi arasına girmiş Türkiye’de çözülemeyecek sorunlar mıdır, sizce? Muhtarları belediyelerle ilişkilendirirseniz, bunları belediyenin görevi arasında saysanız, ilgili ödemeyi de saysanız, böyle bir düzenleme yapsanız, bugün bunu soranları arasında sayar mıydık, saymaz mıydık? Belediyenin yetkisi ve gücü karşısında bir muhtar binasının, bir muhtar araç gerecinin ne gibi bir önemi olabilir? Bunu çözmüyorsunuz. Sebep ne? Aklınızda nergis falan var ne gerek var kardeşim diye bakıyorsunuz, bir başka birime gerek yok. Ölçüyü küçültmeyip ölçüyü büyütelim diyorsunuz.

Bakın arkadaşlar, büyükşehir belediye yasası geliyor konuşacağınız mecliste arkadaşlarla. Sadece muhtarlıkları kapatmıyorlar, 1.022 belde belediyesini kapatıyorlar. Türkiye’de toplam 3.000 belediye var. 30 tane şehri, büyükşehir ilan ediyorlar ve 20 şehrin tamamında bir tane belde belediye başkanlığı kalmayacak, tasarı bunu soyluyor. Artı, diğer tüm illerde de nüfusu 2.000’in altında belde belediyesi kalmayacak.

Arkadaşlar, ben Ankara’da milletvekiliyim buradan karar veriyorum. Belde belediyesi kapansın kapanmasın. Orada birileri yaşıyor mu? Yasıyor mu arkadaşlar? Sivas’ta, Ordu’da, Yozgat’ta, Muğla’da, İzmir’de, Kars’ta belde belediyeleri kapatılacak. Halk yasıyor mu yasamıyor mu? Peki onların iradesinin bir önemi var mı yok mu? Biz buradan karar veririz kapatırız açarız böyle midir iş. Biz ne diyoruz, bu 1.022 belde belediyesinde sandık kur. Vatandaşta gelsin oyunu kullansın. İki tane seçenek olsun. Biri bu, belde belediyesi hiçbir işime yaramıyor kapatılsın gitsin. Seçeneğin birisi, bu. İkinci seçenekte, bu belediye benim işime yarıyor, bu belediye açık kalsın. Hani halkın iradesini esas alıyorduk. Oylama kötü mü olur arkadaşlar, niye yapmıyoruz bunları.

Eğer biz irademizi başkalarına teslim edersek. Onlar masa başında istediklerini yaparlar ve bu bize yararlı bir iş olmaz. Benim hayatımı beldedeki adamın hayatını beldede yaşayandan başka kimse bilmez. Bir örnek veriyim: Ankara’dan gelen muhtarlarımız var. Şurada kuş uçumu giderseniz. Ayacı Sinanlı beldesine varırsınız. 2009’da belde belediyesi kapatıldı. Belde belediyesi kapatıldıktan sonra emlak vergisi çok yüksek verilmeye başlandı. Eskiden suya para vermezdim, şimdi çok yüksek su parası vermeye başladım ve bir tane belediye hizmeti de alamıyorum. Belediyem kapandığı günden bu yana da hızla nüfus kaybediyorum ve ben bir mahalleye dönüştüm, bundan memnun değilim. Bunu söyleyen Sinanlı Beldesinin halkı siyasal partiyle uzaktan yakından bir ilgisi alakası yok. Vatandaş bunu söylüyor. Eğer masa başında belde belediyesi kapatılırken bir şey demezseniz, bir gün gelir muhtarlıkları da kapatırlar. Mesele bu kadar basittir.

Bize ait olan şeylere, biz sahip çıkabiliyor muyuz? Sevgili kardeşlerim söyleyebileceğimiz çok şey var. Özetle söylemek gerekirse, biz muhtarlığı devletin uç birimi olarak görmedik görmüyoruz, biz muhtarlığı yerel yönetimlerin seçilmiş en güçlü organı olarak görüyoruz. Muhtarın mahallesindeki bütün konularda söz, yetki ve taraf sahibi olmasını istiyoruz. Belediye meclislerinin, il genel meclislerinin veto hakkına sahip yetkili olmasını, oy hakkına sahip olmasını istiyoruz ve bu kadar yetki ve görevle donatılmış olan muhtarında bu göreve yetkisini yerine getirebilmesi için özlük haklarının iyileştirilmesi, çalışma mekânlarının, belediyelerin görevi olarak uygulanması ve muhtarların sorunlarla değil, imkanlarla çalışmaya başlaması ve bir demokrasi şöleninin en önemli aktörü olmasını söylüyoruz.

Bizim siyaset anlayışımız, beraber karar alma ve beraber yönetme üzerine uygulanmaktadır. Ben bu düşüncelerle, bir kez daha Türkiye Konfederasyon Başkanımızla, Yönetim Kurulu üyelerimize böylesine samimi bir ortamda, bize, birlikte konuşabilme fırsatı tanıdıkları için size teşekkür ediyorum ve tüm muhtar kardeşlerime saygılarımı sunuyorum.’’

Sayın Günaydın konuşmasında, belediye meclislerinde muhtarların oy haklarının ve mahalleyle ilgili konularda veto yetkisinin olması gerektiğini, muhtarlık büro giderlerinin belediyelerce karşılanabileceğinin altını çizerek, muhtarları yerel yönetimlerin seçilmiş en güçlü organı olarak gördüklerini dile getiriyordu. Belediye kanunun 9 ncu maddesinin son fıkrasında ‘’ Belediye, mahallenin ve muhtarlığın ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunlarının çözümü için bütçe imkânları ölçüsünde gerekli ayni yardım ve desteği sağlar’’ ifadesi kullanılır. Aslında bu ifade muhtarların büro giderlerinin karşılanması için yazılmış bir ifadedir. Bu fıkrada bazı belediyelerin muhtarlık bürolarına destek verdiği, bazı belediyelerin ise destek vermediği görülmektedir. Diğer tarafta, kanunun 24 ncü maddesinde ‘’ mahalle muhtarları oy hakkı olmaksızın kendi görev ve faaliyet alanlarına giren konuların görüşüldüğü ihtisas komisyonuna toplantılarına katılabilir ve görüş bildirebilir’’ ifadesi kullanılır. Ancak ihtisas komisyon toplantılarına katılan muhtarların fıkrada belirtildiği gibi oy hakları yoktur. Katılımcı demokrasilerde mahalle halkını temsil eden muhtarın bu komisyonda oy hakkı olması aslında bir hak değil gereklilik olmalıdır.

Sempozyumun ‘Siyasi Oturum’ bölümünde son konuşmayı, Milliyetçi Hareket Partisi adına dönemin Yerel Yönetimlerden sorumlu başkan yardımcısı Isparta Milletvekili Nevzat Korkmazyaptı. Korkmaz konuşmasında, eğer büyükşehir belediyesiyle ilgili bir mevzuat değişikliği yapılıyorsa, 17.000 köyün tüzel kişiliğinin kaldırılacağı anlamına geldiğini, böyle bir yasal düzenlemenin de taşradaki mülki idarenin gücünün azaltacağını belirtiyor, muhtarların, vali ve kaymakamların minyatürleri olduğunu, bu yüzden de oldukça önemli olduklarını ifade ediyor ve şöyle devam ediyordu; ‘’Ben siyasete kaymakamlıktan gelmiş bir kardeşinizim. Dolayısıyla, bizim meslek hayatımızda köy ve mahalle muhtarlarımızın çok önemi var. Bizlerin üstünde de çok büyük emekleri, hakları var. Bunları düşünerek böyle bir platforma sizlerin sorunları dile getirmek, Milliyetçi Hareket Partisi’nin bu sorunlar karsısındaki duruşunu özellikle sizlerle paylaşmak istedim.

10 senedir hala mevzubahis olan köy ve mahalle muhtarlarımızın birtakım sorunlarının çözümü olduğunda, hala yapacağız edeceğiz, bize biraz zaman tanıyın, yani sayın Günaydın da bahsetti, çok kısa bir süre içerisinde büyükşehir ya da bütün şehir denilen o yasa tasarısı geliyor. O yasa tasarısında kıymetli arkadaşlar, 17.000 köy kaldırıyor; arkadaşlar ve muhtarlıkları kaldırmıyoruz sözü siyasi bir manevradır. Köy tüzel kişiliğini, muhtarlığı kaldırmıyor; ama köyü mahalleye çeviriyor tüzel kişilik ortadan kaldırılıyor. Yani, 1.022 belediye ortadan kaldırılıyor. Yani, biz Köy Kanunu hazırladık, son noktaya getiriyoruz gibi gerekçeler, doğru gerekçeler değil. Yani, bu belediyeleri ya da köy tüzel kişiliği ortadan kaldırdığında ortaya çıkabilecek boşluğu doldurmak üzere, yeni bir köy kanunu hazırlamak ve bunu çıkarmak, daha öncelikli değil miydi arkadaşlar. Yani, ortaya çıkacak bu boşluk nasıl doldurulabilir. Bunun ne acelesi var, kıymetli arkadaşlar.

16 tane büyükşehirim yanına, 14 tane daha büyükşehir geliyor. Nüfusu 750.000’nin üzerinde olan iller için. Ben şu şekilde yaklaşıyorum. Bu ilk İçişleri Komisyonuna geldiği zaman verilecek bir önergeyle, bu sayı 600’e, 500’e çekilebilir. Genel kurula verilecek bir önergeyle daha alt kesimlere çekilebilir. Biz bu yasayı son derece tehlikeli buluyoruz ve bu yasa ne kadar şirin göstermeye çalışırsanız çalışın, merkezi idarenin taşradaki gücünü önce etkisizleştirmek ve merkezi idarenin taşradaki gücünü, yani mülki idare amirlerini ortadan kaldırmaya yönelik bir eyalet yasasıdır. Yani, ülkede her gün neredeyse artık önceden birkaç diyorduk, şimdi rakamlar maalesef çok yükseldi. Bazen 10-15 şehit verdiğimiz günler oluyor. Böyle bir terör ortamının yaşandığı bir dönemde, ülkenin ulusal yapısının sorgulandığı, federasyon hatta bağımsızlık istenen bir ortamda, merkezi idarenin taşra teşkilatı olan vali ve kaymakların gücünü etkisizleştirmek, hangi amaca hizmet eder kıymetli arkadaşlar. Konumuz bu değil tabi, ben biraz kaymakamlıktan da geldiğim için taşrada ki o hassasiyeti sizlerle paylaşmak istedim. Bunun inşallah meclisteki tartışmaları izleyeceksiniz ve bu kaygılarını sizlerle paylaşacağız ve bu kanunla ilgili söyleyeceklerimi burada keserek esas meseleye gelmek istiyorum.

Muhtarlık, ülkemizdeki birçok müessese gibi Osmanlıdan bize kalmış bir miras ve bugünkü anlamıyla, 1944 tarihli çıkartılan yasayla köy ve mahalle muhtarları oluşturulmuş. Neden bu muhtarlığa gerek görülmüş, halen gerekçesini bugün de taze. Vatandaş ve devlet işlerinin yakınlaştırılması güçlendirilmesi ve merkezi idarenin bir parçası olarak yerinde yardımcılar oluşturulması düşünülerek, muhtarlıklar kurulmuş. Bugün itibariyle, yaklaşık rakamlar veriyorum. 34.000 köy, 19.000 mahalle muhtarı olmak üzere, 53.000 muhtarımız var. Bunun yanında, 10.000 civarı emekli köy muhtarı, 6.600’de emekli mahalle muhtarı bulunmakta. Muhtarlığını yapmış ama emekli olamamış bir sosyal güvenlik kuruluşuyla itimattı bulunmayan arkadaşlarımızı da düşündüğümüzde, işin içine ihtiyar heyetleri üyelerini de katarsak, gerçekten birkaç milyonu ilgilendiren bir hususu konuşuyoruz. Bu büyük organizasyonda, böyle büyük bir konuyu gündeme getiren konfederasyonu ve katılımcıları bir kez daha kutluyorum.

Türk Kamu Yönetiminin yeniden yapılanması hizmetlerin ekonomik, verimli ve etkili bir şekilde yeniden tasarlanması, hep önemli konu olmuştur. Birçok öneri ve model ortaya konmuştur. Ancak, muhtarlarımızın sayın Günaydın’ın bahsetmiş olduğu, biz devletin uzantısı değil, ama merkezi temsilcisi olarak görüyoruz sözüne, kendi zafiyetimden, küçük bir düzeltme yapmak durumundayım. Muhtarın iki yönü vardır. Hem merkezi idarenin ülkemizin en ücra köşelerinde sağlamak üzere, bir merkezi görevi vardır. Bir de köyündeki mahalledeki insanların hizmetlerini görmek gibi bir yerel yönü vardır.

Dolayısıyla, bu yönüyle de ülkede gerçekten bütün bir samimiyetimle söylüyorum, valiyle, kaymakamlığın bir minyatür şekildir, muhtarlık. Çünkü onlarda merkezi idarenin vermiş olduğu görevleri yaparlar, hem de yerel görevler icra ederler. Yani, başkentteki siyasi ve meşru otorite ne ise, Edirne’deki, Van’daki köydeki muhtarın otoritesi de aynıdır. Ben bir Adalet ve Kalkınma Partili milletvekili arkadaşımızla konuştuğumuzda, bu büyükşehir yasası ile ilgili olarak sayın Başbakanı şu şekilde uyardık dedi. Tabi, Adalet ve Kalkınma Parti milletvekilleri içerisinde bütün milletvekillerinin düşüncesinde aynı değil, onların içinde de bu gelişmelerden kaygı duyan arkadaşlarımız var. ‘’Sayın Başbakan sizin gücünüz, Van’ın bilmem hangi köyündeki muhtarın gücü kadardır. Eğer muhtar oraya gücünü ulaştırmıyorsa, sizin gücünüz kâğıt üzerinde kalır.’’ demiş.

Bu bakımdan, muhtarlarımızın içinde bulunduğunu sıkıntıları önemsemek ve bu sıkıntıları siyaset üstü bir duruşla çözmemiz gerekiyor. Eğer bu ülkenin yapısına, bütünlüğüne, milletin birliğine hizmet etmek istiyorsak, gerçekten herhangi bir siyasi görüşle söylemiyorum. Öncelik olarak, çözmemiz gereken muhtarlarımızın sorunlarıdır. Muhtarlarımız bu kadar büyük sorumluluk altında, ancak 1924 tarihli Köy Kanununa baktığımız zaman yeterli yetkilerde donatılmadığını, bir kez daha görüyoruz. Bunu yıllardır söylüyoruz, kaymakamlar olarak; ama gelinen noktada bu çok daha belirgin hal aldı. Çünkü, Dünya küçüldü. Türkiye küçüldü, köydeki insanımız Ankara’da vatandaşımız hangi hizmetten nasipleniyor ise, aynı hizmetle nasiplenmek istiyor. Artık, merkezi otoritenin bu anlamda bir sıkışıklığı var. Bu sıkışıklığı gidermek için yeni bir köy kanunu yapmamız gerekiyor. Her şeyden önce, muhtarlarımızı yeni yetkilerle donatmamız gerekiyor. Bazen yetki vermekte yeterli değil. Yetkisi olur bazı muhtarların, imkânları olmaz.

Bugünkü muhtarlarımızın çektiği en önemli sıkıntılardan biri de bu. İmkânları yok. Nasıl hizmet götürüyorlar yerlerine, masanın bu tarafında oturmuş bir kardeşiniz olarak söylüyorum. Hep yüz yüze ilişkilerle. Yani, muhtarlarımız kaymakamla iyi geçinmek zorunda, valiyle iyi geçinmek zorunda; belediye başkanıyla iyi geçinmek zorunda, milletvekiliyle iyi geçinmek zorunda. İktidarın yerel yöneticileriyle, il başkanlarıyla iyi geçinmek zorunda. Yani, kötü geçinsin demiyoruz elbette iyi geçinmek durumu var, ama bunu niye mecburiyet olarak muhtarın önüne koyuyoruz.

Muhtar iktidardan, validen, kaymakamlardan farklı düşünemez mi? Veya farklı düşündüğünde neden siyasi bir koz olarak önlerine koyuyoruz. Sayın Günaydın’ın bahsetmiş olduğu o siyasal baskıdan ve siyasal şantajları, bizlerde seçim bölgemizde fazlasıyla gördük ve yaşadık. Muhtarın Adalet ve Kalkınma Partili, Cumhuriyet Halk Partili, Milliyetçi Hareket Partili olmasıyla da alakası yok. Yani, burada önemli olan, muhtarın farklı düşünemeyeceğini kendisine dayatılmış olmasıdır. Bu nasıl bir demokrasi anlayışıdır? Yani, muhtarlar yetkilendirilmeli, imkân verilmeli, ondan sonra sorumluluklar kendisinden istenmeli. Çağdaş yönetimlerde hatır, gönül, ahbap, çavuş ilişkisi olmaz.

Köy ve mahalle muhtarlıkları sorunları üzerinde de bazı çözümler ortaya konulmalı ve bunun zamanı geldi geçiyor. Birçok sorunları var muhtarlarımızın. Yani, burası bir ağlama duvarı değil ama bu sorunların bir kısmı kendisini ilgilendiriyor, bir kısmı kaliteli vatandaşa hizmeti hızlı bir şekilde ulaşmasını engelliyor. Bu bakımdan belki de bu sorunları dillendirmek bir o kadar önemli değil. Şimdi biz bu sorunlarında kıymetli arkadaşlar gerçekten Konfederasyon, federasyonlar, muhtar dernekleriyle görüşerek onlarında tespit ettiği sorunları da bir gözden geçirerek, sizlerle paylaşıyoruz. Bu sorunları, sizler de tespit etmişsiniz. Biraz önce söyledim. Yetki sorumluluk ve imkân olanaksızlığı bir an önce giderilmeli. 1924 tarihli Köy Kanunu, bunlar tabi sizin anayasanız gayet iyi biliyorsunuz. Köylünün yapacağı işler mecburi işler, bir de ihtiyari işler diye ayrılmış. Mecburi işlere bakarsak eğer 32 kalem, ihtiyari işlere bakıyorsunuz 37 kalem. Peki, bu görevleri sorumlulukları yerine getirmek üzere size sunulan imkânları nedir? Yok.

Artık, günümüzde uygulama imkânı kalmayan, savunma ve imece bir de öz gelirlerinden bahsetmiş. Yani, hangi köyümüzün istisnalar kaideyi bozmaz? Bu 69 kalemi hizmeti görmek üzere, yeterli gelir imkânları var. Yani, neden iller bankasından, belediyelere, il özel idarelerinden aktarılan fert başına, kişi başına para neden köylere aktarılmıyor? Orada yaşayan insanlar hakları ve bu paranın kullanılması konusunda neden İnisiyatifleri görmezden geliniyor? Bu bakımdan bu yanlışlık bir an önce giderilmelidir.

Bir de hakikaten tirajı komik bir şey Köy Kanunu, incelediğimiz zaman köy muhtarına harcama yetkisi vermiş. Harcama yetkisini ikiye ayırmış. Demiş ki: “Köylüye sorularak yapılması gereken harcamalar, köylüye sorulmadan yapılan harcamalar.” Zaten ne veriyorsun ne istiyorsun? Yani, eskimiş bu köy kanununun bir an önce yenilenmesi, mahalle muhtarlıklarının sıkıntılarını gidermek üzere ve onların yönetime katılmasına yetki vermek üzere yeni bir mahalle teşkilat kanunu çıkarılması gerekiyor. Köy muhtarlarımızla, mahalle muhtarlarımızla görüştüğünüz zaman herkes aynı dertten mustarip. Nerde sıkıntı var problem var, ‘’gel bakalım muhtar!’’ Nerde nimetlerin paylaşılması onların görüşlerinin alınması konusu var, ‘’muhtarda kimmiş?’’

Yani, ben biliyorum tabi arkadaşlarımızda şahit bunlara, bir köye gittiğiniz zaman kaymakam bir kamu görevlisi olarak Türk misafirperverliğinin gereği olarak, cebinde harçlığı yok muhtarın, kaymakamı kamu görevlisini ağırlamakla karşı karşıya. Yani, o yüzden onlarında tabi gönlünü kırmamak kaydıyla ben hiçbir köye misafir olmamaya çalıştım. Sıkıntılarını biliyorum. Bir muhtarı neden bu kadar aciz duruma düşürüyoruz. 429,58 kuruş muhtar maaşıdır. BAĞ-KUR’a sordum. Dedim ki; ‘’muhtarlarımızın ödemiş olduğu en az BAĞ-KUR ödemesi nedir?’’ 320 lira olduğunu söylediler.

Muhtarlık binasındaki o elektronik donanım, bilgisayarı interneti falan düşündüğünüzde asgari konuşuyorum, 50 lira. Peki, bu muhtarımız su elektrik ihtiyaçlarını ne ile karşılayacak. Ya bu işi adam gibi yapalım, yani yapacağız edeceğiz geçin bunları yahut ta çıkın özür dileyin. Biz 10 senedir bu işi beceremedik kardeşim ya da bizim gündemimizde yok deyin. Hiç olmazsa o arkadaşlarımızda kendi yollarını belirlesinler. Tekrar bu toplantıyı organize ettikleri için öncelikle konfederasyon başkanımıza ve katılımlarınızdan dolayı sizlere çok teşekkür ediyorum ve saygılar sunuyorum.’’

Eski bir kaymakam olan Sayın Korkmaz, muhtarların sorunlarını daha doğaçlama anlatıyor, muhtarlar yüz yüze ilişkilerle sorunlarını gidermeye çalıştığını belirtiyordu. Yani, muhtarlarımız kaymakamla iyi geçinmek zorunda, valiyle iyi geçinmek zorunda; belediye başkanıyla iyi geçinmek zorunda, diyor ve ekliyor, çağdaş yönetimlerde hatır, gönül, ahbap, çavuş ilişkisi olmaması gerektiğine vurgu yapıyordu. Köy kanunundaki muhtarın göreceği mecburi işlerin 32 kalem, ihtiyari işlere ise 37 kalem olduğunu belirterek, ‘peki bu görevleri sorumlulukları yerine getirmek üzere size sunulan imkânları nedir?’ sorusuna, ‘yok’ cevabını veriyordu. Buradan hareketle; hatır, gönül ilişkisi üzerinden köye veya mahalleye hizmet alabilmek günü kurtarmaktan öte geçmeyecektir. O halde yeni yetki paylaşımını esas alan, diğer yerel yönetimin sınırlarına girmeden yeni köy kanununa ve mahalle kanununa ihtiyaç olduğu görülmektedir.

Sempozyumlar, daha çok bilimsel toplantılardır. Amaç, konuyu tartışmak değil, ilgili konuşmacıların konuyu olumlu veya olumsuz yönleriyle ortaya koymaları ve soruna çözüm aramalarıdır. Bu açıdan bakıldığında, muhtarın Anayasa’daki yeri nedir ve ne olmalıdır? Ya da nasıl bir kanun düzenlemesi yapılırsa, muhtarlık müessesesi geleceğe daha iyi taşınır? Yaptığımız tüm çalışmalarda akademik görüşler sorunlarımızın çözümünde bizlere yön göstermiştir. Sempozyumun bu ‘Bilimsel’ oturum bölümünde akademisyenlerin bakış açılarından, değerli fikir, düşünce ve görüşlerine bir bakalım.

‘’Bilimsel’’ oturumunda, oturum başkanlığını ve açılış konuşmasını Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Akyıldızyapıyor ve şu ifadelerde bulunuyordu; Akyıldız oturum açılış konuşmasında, ‘‘Türkiye idaresinin merkezden yönetim ve yerinden yönetim ilkesine dayandığını belirten Anayasamızın 123.maddesi, aslında bu ilkesiyle yerinden yönetim kuruluşlarının tamamını içine almaktadır. Tabi bu çok açık bir belirleme değildir. Muhtarlarımızın statüsünü, mahalle statüsünün, köy statüsünün, hatta hukuksal sorunlarının bulunduğu özellikle mahalle statüsünde çok büyük bir belirsizlik bulunduğu malumlarınız.

Ancak, bu muhtarlık müessesesi dolayısıyla köy veya mahalle yönetimi bizim hukukumuzda, Osmanlı’dan beri süre gelen müesseseleşmiş bir birimdir. Dolayısıyla, bu birimin değişen şartlar içerisinde fonksiyonlarının güncellenerekten devam ettirilmesi ve bu müesseseden çağdaş demokratik bir Türkiye yapılandırılmasında gereğiyle istifade edilmesi lazım. Bu yapılabilmiş midir? Maalesef yapılamadı şimdiye kadar. Peki, ufukta böyle bir şey gözükmekte midir? Bu konunun çok tartışmalı olduğunu biraz önceki oturumda da izledik, ama bu gerçekten yerinden yönetim ilkesinin ilk basamağı olan bu kurumların, bizim için bir şans olduğu tarihten beri bir birikim elde ettiğimizi ve bunun güncellenerekten devam etmesi sonucunda bir avantaja dönüştüreceğimizi biliyoruz.

Türkiye’miz açısından bu kurumdan bu muhtarlık kurumundan istifade etmemiz gerekiyor. Aksi takdirde yerel yönetim dediğimiz kuruluşlar çok uzağımızda olacaktır. Muhtar hemen yanı başımızdadır. Hele hele bu büyükşehirlerin bütün ili kapsayan bir yapıya dönüşmesiyle il de güç birikmesi meydana geldiğinde ki, bunun siyasal sistem açısından da birtakım sorunlar taşıyabileceği endişelerini dile getirdi biraz önceki konuşmacılar. Ben de bu konuda endişeliyim. Çok dikkat etmek lazım. Bu güç toplanmasını tamamen merkeze aldığında, hatta alt kademe belediyelerinin bile yetkilerinin büyükşehir belediyesi karşısında bir anlam ifade etmediği noktaya ulaştığında siz aradan muhtarı da kaldırırsanız veya kaldırmasanız bile ona fonksiyon vermezseniz vatandaşla güya yerel yönetici olan büyükşehir belediye başkanları arasında çok büyük mesafelerin açıldığını görmüş olabileceğiz. Bu mesele, bu derece önemlidir ve bizatihi kendisi demokrasi açısından önemli bir meseledir.’’

Sayın Akyıldız, büyükşehir yasasındaki endişelerini dile getirdiği açılış konuşmasında, dikkat edilmesi gerektiğini, gücün tek elde toplanmasının merkeze alınması ilçe belediyeleri ve muhtarlıklar üzerinde ciddi kırılmalara sebep olacağı vurgusunda bulunuyordu. Nitekim büyükşehir yasasının saha uygulamalarında da yerelleşmenin merkezileştirildiğini görmek mümkündür. Merkezden kilometrelerce uzakta yaşayan halk ile büyükşehir belediyeleri arasındaki iletişimi sağlayan tek kurum kalmıştır. O da muhtarlık müessesesidir. Dolayısıyla muhtarlardır. Bu bağın kopması demokrasinin zayıflamasını beraberinde getirir. O nedenle yasal düzenleme yapılması zorunluluk haline dönüşmüştür.

Sempozyumun Bilimsel oturum ilk konuşmasını Kırıkkale Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ramazan Çağlayan yaparak, muhtarlığının özellikle tarihsel süreç içindeki gelişimini özetliyor ve şunları söylüyordu; ‘’Hepinize saygıyla selamlıyorum. Sabah 9’dan, akşam bu saate kadar yoruldunuz biliyoruz. Dinlemek konuşmaktan her zaman zordur. Bu açıdan mümkün olduğunda özet ve kısa bazı bilgiler vermeye çalışacağım. Özellikle belediye olan yerlerde, kasabalardaki mahalle muhtarları, tarihsel sürecini kısaca aktarmak istiyorum.

Biliyorsunuz 2 tür muhtarlık var. Birincisi köy muhtarlığı, ayrı bir yapısı olan köylerimiz var. İkincisi ise bir de mahalle muhtarlarımız var. Ne olduğu belli olmayan bir muhtarlık. Bir birim, tüzel kişi değil. Gelirleri yok, görevleri çok böyle garip bir yapı. İşte bu mahalle muhtarlığının tarihsel gelişimi konusunda özet bilgi vereceğim. Diğerini, mevcut diğer konuşmacı hocalarım aktaracaktır.

Mahalle, sadece bir idari birim değil, bizim kültürel yapımızda sosyal tarafı var. Ekonomik tarafı vs. kültürel alt yapısı olan bir mahalle aslında bir ayrıcalığımız. Mahalleden arkadaş olmak mahalleli olmak mahallenin ortaya çıkardığı bir kültür bir dayanışma var. Ali hocamın da dediği gibi mahallenin tarihsel birikiminden yararlanmak gerekiyor. Mektebi, medresesi, camisi, kıraathanesi bakkalı bunlar yavaş yavaş yok oluyor. Böyle bir bütün içinde bir mahalle olmak önemli sosyal açıdan.

Mahalleli tabi ki yeni bir şey değil. Osmanlı’da tevarüs ettiğimiz bir birim hem sosyal açıdan hem idari açıdan. Osmanlı’da kaba hatlarıyla idari teşkilat kaza, nahiye ve mahalle gibi yukardan aşağı bir sıralama şeklindedir. Kazaları, “Kadı” idari açıdan yönetiyordu. Nahiyeleri “Naip” yönetiyordu. Mahallede ise, “İmam” bulunuyordu. Tabi ki mahalle, Osmanlı sisteminde bir imparatorluğun gereği olarak çok kültürlü, çok dini bir yapı olduğu için, dini sınıflara göre belirtilmiştir.

Müslüman mahallelerini imamlar yönetiyordu. Gayrimüslim mahalleri ise, “Kocabaşı” ya da “Apaz” yönetiyordu. Özellikle Müslüman mahallelerindeki imamlar, mahallenin terkibi dikkate alınarak, Kadı’nın önerisi üzerine devlet başlığı yazıp alacak tarafından bu kadar önemliydi, mahalle yönetimi. İmanlara, dini görevleri yanında, idari bir takip görevler de yüklenmişti. Doğum, ölüm, evlenme, boşanma, ikamet gibi nüfus işlemlerini yapma, medeni hal kayıtlarını tutmak, cenaze, defin izinlerini vermek, defin ruhsatı gibi benzer idari görevleri bulunuyordu. Hatta imamlar bu dönemde, son hukuk hâkimi ve bugünkü gibi görevleri de bulunuyordu.

Gelirlerine gelince de bugüne yansıyan belki o günden beri hükümetten maaş almıyorlardı. Bu verilen görevler karşılığında, bazı hizmetlerden alınan harçlar, işte bugün muhtarların verdiği vermediği hatta çokta az kaldı, ilmühaberlerden ve cenaze ücretlerinden belli ücret alınıyordu.

Vergiler, camiyi yaptıranların imama tahsis ettiği gelirler olabilirdi. Bu şekilde bir ekonomik geliri vardı. Tabi ki bu ekonomik gelirden mahallenin sosyal ve ekonomik durumuna göre artıyor ya da eksilebiliyordu. Ama bu dönemde, bir başka aziz hocanın daha iyi bileceği ‘’Avarız Vakfı’’ var o dönemde. Mahallenin ortak giderlerinin karşılanması için bir fon diyebiliriz. Kamu fonunda diyebiliriz buna. Bu fonu, mahalleli camidir, temizliktir, okuldur, buna benzer hizmetlerde kullanılmak üzere kullanıyordu. Böyle bir tarihi geçmişi var mahallenin. Bugüne benzer ilk teşkilatlanma, bizde belediyeden de öncedir il özel idaresinden de öncedir

Mahalle teşkilatı, 1829’da İstanbul’da kurulmuş biliyorsunuz. Bu tarihlerde yeniçeri ocağı kaldırıldığı için bir yönetim, güvenlik boşluğu oluyor ve muhtarlar atanmaya başlıyor. Bu dönemde, muhtarlar aynı zamanda güvenlikten mahalle bekçilerinin vs. amiri olarak böyle bir görev veriliyor. 1833 yılında ise, Kastamonu taş köprü ilçesinde ilginç yanı İstanbul dışında başkent dışında, Taşköprü ilçesinde 1833’te muhtarlık müessesesi kuruluyor. Bu ilk muhtarların seçimle mi iş başına geldiği, yoksa atama ile mi başa geldiği konusunda bir bilgi yok. Bana atama ile gelme ihtimali yüksek gibi geliyor. Çünkü o dönemde seçim yaygınlaşmış değildi. Seçimle de olabilir, ama belli değil.

İlk yasal düzenleme, 1864 yılında çıkartılan Teşkilatı Vilayet Nizamnamesiyle yapılıyor. Bu Nizamnamede, en az bir kasabada 50 hane bulunacağını, her mahallede her cemaat için 1ci ve 2 ci Muhtar, öyle bir tasnif yapılmış o zamanda. En az 3, en fazla 12 kişiden oluşan ihtiyar meclisinin kurulması ön görülmüş. İmam ya da diğer dini mensuplar, bu meclisin doğal bir iş olarak kabul etmişler ve hala öyle devam ediyor, biliyorsunuz imamlar ve öğretmenler.

Sigorta Kanunu ile ilgili de işte sigortalı ölmüşse, halen maaş alan var mı yok mu, iletmek ile ilgili bir görevde yüklenmiş. Yeşil karta ilişkin görevleri var. Sefer Görev Emirleri ile ilgili görevler verilmiş. Salgın ve bulaşıcı hastalıklara ilişkin görevler verilmiş. Mahalleye kimliği belirsiz giren çıkan kişileri haber verme gibi, daha sayamayacağımız birçok görev ve görevleri verilmiş mahalle muhtarına.

2005 tarihli mevcut Belediye Kanunu’nda 9 ncu madde de kısa bir düzenleme var. Hepinizin malumu, Muhtar; mahalle sakinlerinin gönüllü katılımı ile ortak ihtiyaçlarını belirlemek, mahallenin yaşam kalitesini geliştirmek, belediye ve diğer kalkınmaya ilişkin görevleri yürütmek, mahalle ilgili konularda görüş bildirmek, diğer kurumlarla iş birliği yapmak, kanunla verilen diğer görevleri yapmak şeklinde görevleri sayılmış Belediye Kanunu’nda.

Belediyeden mahalle muhtarı ile ilgili şöyle bir görev verilmiş: mahallenin ve muhtarların ihtiyaçlarının karşılanması ve sorunların çözülmesi için bütçe imkânlarının ölçüsünde, gerekli mali yardım ve desteği sağlamak. Kararlar da mahallenin ortak isteklerini göz önünde bulundurmak gibi, kısa bir şekilde düzenleme yapılmış.

Tarihi süreç içinde kaldırıp tekrar koyulması gibi bir süreç yaşandığına göre, mahalle yönetiminde, mahalle muhtarından vazgeçemeyiz öyle görünüyor durum.

Kişisel kanaatim de Ali hocamın dediği gibi statüsünün görevlerinin daha reel hale getirilip yeniden düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. İki görüş tartışılıyor bu konuda. “Efendim bu mahalle muhtarlarına verilen görevlerin büyük bir kısmı artık başka birimler yerine getirebilir karakollar, tapu kadastro vs. gibi ihtiyaç kalmadı artık mahalle muhtarlığını toptan kaldıralım” diye bir görüş var.

İkinci görüş, tarihsel süreç içinde önemli bir görev yapmıştır. Bugün de özellikle yerel hizmetlerin halka sunulmasında halkın yerel hizmetlere ilişkin şikâyetlerini ve taleplerini yerel yönetimlere iletme konusunda bir aracı birim olarak önemli bir vazife görebilir. Yeniden biz düzenleyelim. 1945 tarihli kanun tüzüğünde, artık bu yapılamaz. Diğer tarihli kanunlardaki görev ve yetkileri yeniden gözden geçirilsin. Sadece burada verilen görevler değil, halkın yönetime katılımı, halkın yerel hizmetlerde sadece yerelde değil, merkezi hizmetlerdeki devamlı şikâyetlerini iletme konusunda önemli görev ifşa eder. Bu yüzden yeniden düzenleyelim diye bir görüşte var.

Kişisel kanaatimde tarihsel süreç dikkate alındığında, mahalle muhtarlıklarının önemli görevler ifşa edebileceğini bu şekilde bütün yasal düzenlemeleri gözden geçirip yeniden kurulması gerektiğini düşünüyorum. Teşekkür ederim.’’

Sayın Çağlayan, muhtarlığın tarihsel sürecini değerlendirdiği konuşmasında, Osmanlı döneminde mahallenin ortak giderlerinin karşılanması için ‘Avarız Vakfı’ndan söz etti. Mahallelerin ortak ihtiyaçlarının karşılanması adına, gelir ve giderlerinin resmi defterlere işleneceği, resmi statüde böyle bir yardım vakfı mahallelerde oluşturulamaz mı? Mahalle muhtarlığının tüzel kişiliğinin olmaması böyle bir kuruluşun oluşmasına engel teşkil ediyor. O nedenle yasal düzenlemenin şart olduğu bir kez daha karşımıza çıkıyor.

Sempozyumun Bilimsel oturumunda ikinci konuşmayı Turgut Özal Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Tahsin Fendoğlu yapıyor, Ombudsmanlık fonksiyonunun muhtarlara verilmesi gerektiğini, demokrasiden muhtarın koparılmamasını aksi halde, demokrasiden söz edilemeyeceğini söyleyen Fendoğlu konuşmasına şöyle devam ediyordu;

‘’ Muhtar özerk, ama muhtarın başka bir manası da var. Seçilmiş insan demektir. İhtiyar heyeti, azaları ve üyeleri de aslında ihtiyar değil, ihtiyar demek seçilmiş insan demektir. Muhtarın seçilmiş insanları demektir. Çünkü yaşla falan hiç alakası yoktur. İhtiyar, Osmanlı’dan kalma bir kavram ve seçilen insanlar anlamına geliyor.

Anayasa nedir? Anayasacık nedir? O konulara çok fazla girmek istemiyorum. Muhtarın anayasadaki yeri ve önemi konusunda birazda özet geçmek istiyorum.

1982 Anayasamızda sadece 127.madde bizimle bağlantılı, yani yerel yönetimlerle muhtarla bağlantılı. Şu an da 1982 anayasamızda muhtarın adı yok. Yani Anayasada bir muhtar diye kelime geçmiyor. Mahalle muhtarı diye de geçmiyor. Sadece köy muhtarı geçiyor. 127’ye de 1961 Anayasası ile giren bir kavram. 1921 Anayasamızda ve 1924 anayasamızda bu kavramlarda, yani seçilmiş olan muhtarın görevden ayrılması gibi bir hükmün de olmadığını görüyoruz.

Günümüzde köy muhtarımız olsun, mahalle muhtarlarımız olsun, aslında Devlet memuru olarak kabul ediliyor. Çünkü her türlü soruşturma 4483 sayılı Yasaya göre yapılıyor ve muhtarlarımız memur olarak kabul ediliyor. Yani yasal olarak muhtarlarımızın böyle bir statüsü var. Ama hak getire değil mi? Yani muhtarlara verilen önem, memurlara verilen önem kadardır. Bunu sorgulamak lazım aslında. Ramazan hocam o kadar güzel sözler söyledi ki, Osmanlı Devleti’nde muhtarlara verilen değer ve önem Cumhuriyet döneminde asla verilmemiştir.

Anayasa Mahkemesi kararlarını araştırdım. 3 Anayasa Mahkemesi kararı buldum. Bunlar köy muhtarlarının görevden alınması gibi çok fazla önemli şeyler değil onun için detaylarına girmek istemiyorum. Şimdi muhtarlarımız neler istiyor, bir iki cümlede bununla ilgili söz etmek istiyorum.

Köy muhtarı geçiyor anayasada, ama mahalle muhtarı da geçsin, bunu ben de kabul ediyorum, anayasa profesörü olarak bu doğru. İkinci bir husus şu, Türkiye’de muhtarlıkların dağılımında bu dengesizliğin mutlaka değiştirilmesi gerekiyor.  Mesela Keçiören’in nüfusu 831.000, 51 muhtar var. Diğer tarafta, Çankaya’nın nüfusu 813.000, 116 muhtar var. Daha az nüfus, muhtar sayısı iki misli, yani Çok.

Bir talepte muhtarlarımızın köylük ve mahalle ombudsmanı olmaları. Bu son derece saygıdeğer bir talep. Kamu denetçiliği ve önümüzdeki ayda Türkiye kendi ombudsmanı seçecek. Mutlaka muhtarlar, mahallenin ombudsmanı ve köyün ombudsman olmak durumunda. Türkiye’deki kamu denetçiliği dediğimiz anayasanın 74 cü maddesinde 12 Eylül 2010 senesinde yapılan değişiklikle girdi biliyorsunuz ve bunun gerçek anlamda başarılı olması için de mutlaka muhtarlara ombudsmanlık görevinin o mahallenin o köyün bilge kişisi olma unvanın da verilmesi gerekiyor. Ayrıca mahalle muhtarı tüzel kişi olması, köyün muhtarı gibi çok gerekli bir karar. Ayrıca teşvik edilmesiyle ilgili elektrik, su, internet masrafları gibi bu taleplerinde çok yerinde olduğunu görüyoruz.

Hükümetin bütün konuşmalarını inceledim, buraya gelmeden önce. Muhtarların gözümüz kulağımız olduğu söylenmiş ve Türkiye’deki sorunları en iyi onların bildiği hükümet ağzında ve sağlıklı muhtar evleri inşa ediyoruz denilmiş. Tüm muhtarlara dizüstü bilgisayar verildiği söylenmiş, köy düzenleniyor denilmiş ama bunlar tabi yetmiyor, hiçbiri yetmiyor, bunların bir an önce mutlaka yapılması gerekiyor.

Şimdi burada yine buraya gelmeden önce anayasa taslaklarını inceledim. 13 tane anayasa taslağının üzerinde durdum. Tek tek muhtarla ilgili neler söylüyorlar. Şimdi tek tek söyleyeyim size. Türkiye Barolar Birliği Anayasa Taslağı, TUSİAD’ın önerisi, TESEV’in önerisi, Turgut Özal Üniversite’sinin önerisi ve bir de bütün partilerinde seçim bildirgelerini inceledim. Bütün partilerin hiçbirinde muhtarlar konusunda istediğimiz cümlelerin hiçbiri yok.

Bu nedenle şunu söylemek istiyorum; değerli muhtarlar, başkanlarım bu toplantıyı son derece önemsiyorum. Son derece önemli. Ankara’da bu şekilde bir toplantı yapmanız Konfederasyona dönüşmeniz son derece önemli ki, dönüştünüz. Yani federasyonda kalmanız halinde birden fazla federasyon oluyordu. Tek ses olmanız önemli ve bunu gayretle ve sabırla mutlaka sürdürmeniz gerekiyor. Çünkü siz kendi sorunlarınızı duyurmazsanız, maalesef Türkiye’de en büyük sivil toplum kuruluşları ve diğer birimler anayasa taslaklarında diyet vermiyorlar sizlere. O nedenle bu toplantının önemini gösteriyor.

Sonuç olarak, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi elbette lazım. İl özel, belediye, köy ve mahalle muhtarlıklarının anayasaya girmesi son derece önemli. Köy kanunu çıkarılacak deniliyor. Köy kanunu çıkartılırken sizi dinleyeceklerdir. Alt komisyonlar kurulacak mutlaka meclise gidersiniz, etkinizi orada sürdürürsünüz.

Bu ombudsmanın da altını çiziyorum. Köyün ve mahallenin ombudsmanın da mutlaka siz   olmalısınız ve bu ombudsmanın çıkışı İsveç’te İsviçre’de 10 kadar Avrupa ülkesine gittik, oradaki ombudsmanlarla beraber olduk. Onların bizlere dediği biz bu ombudsmanlığı sizlerden aldık. Evet, Osmanlı’dan Avrupa’ya taşınmış Ombudsmanlık. Köy ve mahalle ombudsmanlıkları, mutlaka muhtarlara verilmesi lazım. Bu, şu iş içinde önemli; Türkiye, memleket meselesi terör ve işte doğu sorunu, Kürt sorunu ne derseniz deyin. Bu sorunun çözümünde, muhtarlara büyük rol düşüyor. Kardeşlik projesi, insanların birbirini sevmesi, birbirine tolerans göstermesi, şiddet kültürünün Türkiye’nin üzerinden gitmesi için en önemli görevi inanın muhtarlar yapacak. Bu nedenle de Türkiye’nin en önemli sorununun çözümünde de en önemli görev sizlerin olacak. Teşekkür ediyorum.’’

Bir Anayasa Profesörü olan Sayın Fendoğlu’nun Anayasa’ya mahalle sözcüğünün dahil edilmesine sıcak bakması son derece önemlidir. Ancak yeni Anayasa yapım sürecinde sivil toplum örgütlerinin hazırladığı Anayasa taslaklarında köy ve mahalle adının geçmemesi de önemlidir. Dolayısıyla biz muhtarlar güçlü sivil toplum örgütü olduğumuz müddetçe Anayasa’daki yerimizi alacağınızdan hiç endişe duymuyorum. Diğer tarafta Sayın Fendoğlu’nun üzerinde durduğu Ombudsmanlık konusudur. Aslında bu sözcük karşılığı Türkçeye ‘arabulucu’ olarak geçmiştir. Dolayısıyla bu sözcük muhtarlara hiç de yabancı olmayan bu sözcüktür. Muhtarlar görevleri gereği devlet ile vatandaş arasına arabuluculuk rolünü 189 yıldır zaten yapmaktadır. O nedenle muhtarların Ombudsman olmalarından öte daha doğal ne olabilir ki.  Ancak bunun için eğitim şarttır. Kanuni düzenlemenin şart olduğu yeni bir muhtarlık seçim sistemine süratle ihtiyaç vardır. Standartlarını yükselmiş bir muhtarlık müessesesi çağdaş demokrasiyi daha da üst seviyelere taşıyacaktır.

Sempozyumun ‘’Bilimsel’’ oturumunda üçüncü konuşmayı Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. İhsan Keleş yaparak, 1900’lerin mantığıyla artık muhtarlık müessesesinin devam edemeyeceğini, şehirleşme oranı şehirlerde yaşayan nüfusun oranı ve günümüzün ihtiyaçları 1900’lerin ihtiyaçlarıyla mukayese edilemeyeceğini, büyükşehir belediyelerinin kuruluşunun yeni planlanan şekliyle il sınırlarıyla eşitlenmesinin yaratacağı sorunlara dikkat çekerek, mahalle muhtarlıklarının en önemli sorunu olarak, muhtarlıkların kamu içerisindeki yerinin belirsiz olduğuna vurgu yapıyordu. Keleş, konuşmasını şöyle devam ediyordu; ‘’Böyle bir konuyu gündeme getirip kamuoyuyla paylaştığınız için öncelikle hepinize teşekkür ederim. Yaklaşık 183 yıllık bir tarihi olan bir muhtarlık kurumundan bahsediyoruz. Şu an için gerçekten 1829’dan günümüze kadar gelen süreç içerisinde ciddi gelişmelerle bugüne gelinmiştir.

Az önce Hasan hocamın ifade ettiği gibi, ombudsmanlığın bir yansımasını muhtarlara verilmesi olarak ifade ediyor, resmi olarak verilmesini söylüyor ama; 1829’dan bu tarafa bir aracılık görevi gören aracılık işlevi yapan muhtarlık kurumu, bugünlere gelindiğinde kentleşme, yerel yönetimler adına çok önemli değişmeler atlatarak bugünlere gelmiştir. Az önceki oturumda konuşan bir muhtarın sorusunu ifade ederken, “ben klavyenin tuşunu bilmiyordum” diyor muhtar arkadaşımız, ama bugün facebook’ta binlerce kişinin bana destek olarak beni tanıdığı konuma geldiğini söylüyor. (Muhtar, Halil Balcı; ben klavyenin tuşunu bilmiyordum. Facebook’ta yazışarak kendimi tanıtarak muhtar oldum)

Gerçekten teknolojinin değişmesi ve gelişmesiyle kentlerin, birtakım görevleri üstlenecek durumda farklılaşması dolayısıyla, artık 1900’lü yılların yönetim anlayışıyla muhtarlık kurumuna bakamayacağımızı bilmemiz gerekiyor. Kentleşmenin %80’lere ulaştığı bir dönem içerisinde, hala eski anlayışlarla muhtarlık kurumunun devam etmeyeceği gerçeğini bilmemiz gerekiyor. İşte bu çerçeve içerisinde, geçmişte mahallede bekçiyle, mahallenin pazarıyla, mahallenin çeşmesiyle anılan, yönetim anlayışla anılan, bugün 30-40 bin nüfusa hükmedebilen muhtardan bahsettiğimiz yerler var. İstanbul’da ortalama 17.000 kişiye bir muhtarın düştüğü bir mahallenin oluştuğu, Ankara’da 7.500’lere ulaşan bir rakamın, İzmir’de 6.500’lerde bir anlayışını, bu mantıkla yürütme şansına çok sahip olmadığımız gerçeğini ifade ediyoruz. 1997 yılından bu tarafa işte bu yasal anlamdaki düzenlemeler de birtakım çalışmalar yapıldığını görüyoruz.

Köy kanunu değişsin, mahalle kanunu değişsin, bunlarla ilgili çalışmalar yapıldığını görebiliyoruz. Buralarda mesela en son 2010 tarihinde köy kanunu Çalıştayı yapıldığını görüyoruz. İçişleri Bakanlığı tarafından birtakım çalışmaların yapıldığını görüyoruz, ama bunların yasaya dönüşmesi, düzenlemelere dönüşmesi noktasında bir başarı yakalayamadık gerçeği de var.

Sözleri veriyoruz, birtakım ifadeleri gerçekleştiriyoruz, söylüyoruz ama sonuçta, sonuç görmede birtakım sıkıntılarımızın olduğunu ifade edebiliriz. Bu da en önemli kentleşme açısından önümüzdeki dönem içerisinde yaşayacağımız sıkıntılarından bir tanesi. Ekim sonunda belki yasal olarak gündeme gelecek uygulamaya, yeni büyükşehir yasası olarak karşımıza çıkan düzenleme, en önemli etkenlerden birisi biraz sorun çıkaracaklardan birisi olarak karşımızda duracak. Neden derseniz, şu an 16 tane büyükşehir bulunmaktadır. Mevcut olarak 14 tane ili nüfus 750.000’i geçtiği için büyükşehir olarak yeniden yapılandırmaya alacağız ve toplamda 30 Büyükşehir yönetimine tabi olacak. Şimdi büyükşehir yönetimine tabii olması yeni kurulacak belediyeler için önemli bir yaklaşım olarak karşımıza çıkacak ama buradaki gerçeği görmemizde fayda var. Şu anda mevcut büyükşehirler içerisinde İstanbul ile Kocaeli’nin il sınırıyla belediye sınırı beraber olarak yürütülmektedir. Yani yerel yönetimlerin birtakım hizmetleri görebilecekleri il özel idareleri yönetim anlamında, birtakım hizmetleri yerine getirebilmesi anlamında devre dışı bırakılmıştır.

Yeni yapılacak düzenlemede kanun içerisinde 30 ilin büyükşehir olması sonucunda il özel idarelerinin birtakım hizmetleri büyükşehirlere verebileceği gerçeği ortaya çıkacaktır. Bununla beraber büyükşehirlere bağlı olarak varlıklarını sürdüren bu 14 tane ilin içerisinde de diğer 14 tane ille beraber köyün tüzel kişilikleri mahallelere dönüştürülecektir. Kapatılacak diye bir şey söylemek yanlış olur. Mahalle muhtarlıkları geçmiş dönemlerde kapatılmadı mı? 1933 yılında mahalle muhtarlıkları kaldırılmıştır. 1944 yılında tekrar oluşturularak ihtiyaç olduğu gerçeği gün yüzüne çıkarak 1944’den bu tarihe varlıklarını sürdürmelerine izin verilmiştir. Ama yeni düzenlemeye baktığımızda kentleşme açısından 30 il içerisindeki köy tüzel kişilikleri kaldırılarak mahallelere dönüştürülecektir.

O zaman mahalle muhtarlıklarına yeni bir fonksiyon, yeni bir uygulama imkânı, yeni bir yönetim içerisindeki devlet düzenlemesinin mutlaka yasal düzenleme içerisin de yer verilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde birtakım hizmetleri yapacağız, gerçekleştireceğiz anlamında uygulamaları gerçekleştirmeye çalışırsanız, gerçekten birtakım sıkıntıları da beraberinde getirirsiniz. Yani büyükşehirlere daha çok yetki verdiğimiz takdirde birtakım hizmetleri yerine getirmesi konusunda sıkıntılarla karşı karşıya kalınacağının bilinmesi gerekmektedir. Onun için bu süreç içerisinde gerçekten mahalle muhtarlığı, köy muhtarlığı birtakım sorunlarla varlıklarını sürdürüyorlar.

Mahalle muhtarlıkları içerisinde 16 tane kanunda yapması gereken görevler sayılmış ama bunlar 16 tane başlığın içerisinde 37 göreve tekabül ediyor. Köy muhtarlarına birçok görevler verilmiş ama bunlar yerine getirilemiyor, Neden? Çünkü Köy Kanunu 1924 tarihli, mahalle kanunu 1944 tarihli. Artık günümüzde kentleşen bir nüfus var, bu topluluk içerisinde uygulamaları karşılık bulmayan kanunların yeniden düzenlenmeye ihtiyacı olduğu gerçeği ortaya çıkıyor. Bu yüzden, bu kanunları mutlak suretle yerel ve kent anlamında yeniden düzenlenerek kentte yaşayanların ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde ele alınarak uygulanması önem taşımaktadır. Bunlara yönelik olarak, 1997 yılında yasal düzenlemelere birtakım çabalar sarf edilmiş, en önemli konulardan bir tanesi mahalle büyüklüklerinin sorun olarak ortaya çıkmasıdır. Bu yüzden, mahalle büyüklüklerinin yeniden düzenlenmesi gerektiğinin bilincindeyiz. O zaman yaşanılan yerlere göre mahalle sayısını, nüfus yapısına göre mahalleleri hangi ölçekte yapacağımızı ve bunlara nasıl hizmetler sunulacağının mutlaka yasal düzenlemelerde yer verilmesinin önemli olduğu gerçeği ortaya çıkıyor.

Yine birkaç tane temel sorunları söyleyerek konuşmamı tamamlamak istiyorum. Bunlar içerisinde özellikle mahalle yönetimlerimizin temel sorun olarak, kamu yönetimi sistemi içerisindeki yerinin belirsizliği en önemli sorunlardan bir tanesidir. Bu yapının oluşturulması gerekmektedir. Mahalle muhtarı kime hizmet ediyor, kim adına hizmet ediyor, hangi konumda yer alıyor bunların net şekilde ifade edilmesi gerekir. Bir kere kamu yönetimin en önemli varlıklarından birisidir her türlü işlemi her türlü görevi veriyorsunuz ama konumunu belirlemediğini bir yerde bulunduruyorsunuz bunun giderilmesi önemle arz ediliyor. Yaptıkları hizmetlerin bazısı köy yönetimleri içerisinde onlara benzemesi dolayısıyla mahalle hizmetleri ve köy hizmetleri arasında bir çatışmanın olduğu söz konusudur. Bunların giderilmesi önem arz ediyor. Birde bunlarla birlikte özellikle mahallenin kurulması noktasında en az hane ile en çok hanenin belirlenerek kaç kişiye hitap edilebileceğinin belirlenmesi önem arz ediyor.

Yine muhtarlık mevzuatının temel yasal düzenlemesi olarak ifade ettiğimiz 1944 tarihli yasanın günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde ele alınarak, özelikle kentleşme adına hangi tür hizmetlerin verilmesi gerektiğinin belirlenerek kurumlara aktarılması da sorunun bir şekilde çözümüne katkı sağlayacağını ifade ederek konuşmamı tamamlamak istiyorum.’’

Sayın Keleş, teknolojinin değişmesi ve gelişmesiyle kentlerin, bir takım görevleri üstlenecek durumdan farklılaşması dolayısıyla, artık 1900’lü yılların yönetim anlayışıyla muhtarlık kurumuna bakılamayacağını, kentleşmenin % 80’lere ulaştığı bir dönem içerisinde, hala eski anlayışlarla muhtarlık kurumunun devam edemeyeceği gerçeğinin bilinmesi gerektiğini, mutlak suretle yerel ve kent anlamında yeniden düzenlenerek kentte yaşayanların ihtiyaçlarını karşılayacak biçimde ele alınmasının önemini ve bu nedenle mahalle yasasının yeniden düzenlenmesi gerektiğine değiniyordu. Özellikle yaşanılan yerlere göre mahalle sayısını, nüfus yapısına göre mahalleleri hangi ölçekte düzenleme getirileceğini ve mahallenin kurulması noktasında alt nüfus ile üst nüfus kriterinin belirlenmesinin önem arz ettiğini söylüyordu. Her ne kadar 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun 9 ncu maddesine ikinci fıkrasında ‘’ Belediye sınırları içinde nüfusu 500’ün altında mahalle kurulamaz.’’ ifadesi eklense de mahalleye yapılacak hizmetlerin daha etkin ve verimli sunulabilmesi için üst nüfus kriterinin de belirlenmesi gerekiyor. Bugün bakıldığında birçok il ve ilçeden büyük olan mahallelerde (Örneğin; Diyarbakır ili, Bağlar ilçesi, Bağcılar mahallesi nüfusu 89.220) mahalle muhtarının mevcut imkanları ile hizmet edebilmesi mümkün değildir.

Sempozyumun ‘’Bilimsel’’ oturumunda son konuşmayı Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erdinç Yazıcı yaptı. Sosyolojik açıdan muhtarları değerlendiren Yazıcı, Muhtarın, idari ve siyasi sistemle toplum arasındaki ilişkinin kurulduğu köprüler olarak gördüğünü, bunun son derece önemli bir sorumluluk olduğunu, modern toplumlarda bu sivil alan, resmi alan, devlet, toplum, örgütlü toplum ve demokratik devlet ayrımı dinamizmi üzerinden analizler yaptığı vurguluyor ve konuşmasına şöyle devam ediyordu; ‘’Demokratik siyasal kültürümüzün temel özgürlüklerin temsil olgusunun böyle model üzerine dayayarak konuşuruz. Böyle bakıldığı zaman muhtar, demokratik toplumun her üyesi bireyiyle toplumun devlet ve idari sistem ve siyasi otoriteye karşı temsil eden, ikisi arasında yani toplumla devlet arasındaki ilişkiyi en uyumlu ilişkiler yaratacak ve sürdürecek şekilde oluşturan kuruma muhtarlık diyoruz.

Bir süredir bu toplantıda olmaktan bahtiyarım. Çünkü burada fikirlerimi söyleme şansına sahip oluyorum. Bir süredir muhtarlarımız, siyasal iktidardan memur hukukuna tabi olmak ve memurların haklarına, imtiyazlarına sahip olmak, hatta bu çerçevede memur maaşına denk bir maaş almak gibi taleplerle ortaya çıkıyorlar. 0ysa muhtarlara sormak lazım, ne bakımdan memur olmak istiyorsunuz? Memur olmaya bu kadar meraklıysanız, memurlukla ilgili sınavlara girer kazanır, memur olursunuz. O kadar zor bir şey değil.

Şimdi burada sizinle paylaşmam gereken en önemli konu, sizler Devleti idareyi siyasal otoriteyi temsil eden faktörlere karşın, sivil toplumu ve mahalleyi temsil eden toplumun en önemli temsilcilerisiniz, liderisiniz. Oysaki siz toplumdan aldığınız destekle, oyla, onaylamayla siyaset kurumuna devlete, idareye karşı temsil etmek gibi temel sorumluluktan vazgeçmek onun yerine memur olup, Devleti mahallede temsil etmek gibi işin teorisine hiç uygun olmayan absürt, siyaset teorisinin hiçbir yerinde olmayan, son derece anlamsız bir taleple ortaya çıkıyorsunuz. Bu, Türkiye açısından 21 yy. başında çok talihsiz durum. Çünkü biz toplumun aydınları, bilim adamları, bu toplumun esnafları, bu toplumun sıradan insanları, muhtarlardan daha farklı bir rol, daha farklı sivil önderlik, daha yapıcı bir rol bekliyoruz.

Mahallede seçtiğim muhtar memur olmaya meraklı bir adam, o zaman niye seçiyorum? Muhtar; devleti, idareyi değil, beni temsil edecek. Ben ona oy veriyorum. Kime karşı temsil edecek, toplum dışındaki muhataplara ve toplum içindeki muhatap ortaklarına karşı. Oysa benim seçtiğim muhtar memur olmak, idareyi mahallede temsil etmek, idarenin gücünü toplum üzerinde bir ağırlığa, bir otoriteye dönüştürmek merakı içerisinde. Son derece yanlış bir şey. İşin tabiatına uygun değil. Sizlere tavsiyem bundan sonraki forum ve toplantılarınızda mevzuatı konuşun, hatta çalıştırın akademisyenleri. İdare hukukçuları var, anayasa hukukçuları var, siyaset bilimcileri var, ülkede bir sürü değerli mümtaz akademisyen var. Yani bunlarla çalışabilirsiniz. Aynı zamanda muhtarların da Türkiye’nin entelektüel siyasi iklimini, idari iklimini kavrama bakımından bir problemle karşı karşıya olduğunu gösterir. Bu anlattığım şey muhtarlığın çok derin, çok felsefi uzun okuma gerektiren bir şey değil.

Demokratik bir toplumda devlet nedir? Toplum nedir? Birey nedir? Temel özgürlükler neler? Memur ne anlama gelir? Memur siyasi otoritenin ulaşamadığı yerlerde onu temsil eden idari ajandır. Yani otoritenin temsilcisidir. O zaman niye muhtarlar seçilsin veya öbür taraftan şunu dememiz gerekiyor. ‘’Madem muhtarlar, idareye bağlı memur olmak istiyorlar, o halde idare muhtarları atasın. Niye halk muhtarları seçsin? Atanmış memurlar olarak yollarına devam etsinler!

Diğer taraftan tarihsel olarak bakıldığında, muhtarların tarihsel fonksiyonları yürüttükleri fonksiyonların da demokratik toplumla totaliter toplum arasındaki farklılığa dayalı olarak farklılaştığını görürüz. Yani her ülkede iyi kötü bir demokrasi yok. Pekâlâ, son derece totaliter rejimler var. Totaliter toplumlar var. Burada rejim, bizzat kendi ajanı olarak kendi ideolojik idari önyargılarının fonksiyonlarını yerine getiren ajanı olarak muhtarı atıyor ‘’Sen beni temsil et, halkı ikna et, halkı yatıştır, halkı benim ideallerim çerçevesinde maniple et.’’

Dolayısıyla muhtarın, seçilmiş muhtarın, demokratik rejimde sivil toplumdaki, fonksiyonlarıyla, otoriter bir rejimde mahalledeki fonksiyonları arasında birbirleriyle mukayese edilemeyecek kadar farklı özelliklerin söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. Böyle bakıldığı zaman, Türkiye’de darbeler, müdahaleler, ara rejimler, büyük dönüşümler içerisinde yaşadığı yakın geçmiş ve bu günkü tablosu içerisinde muhtarlarımızın aldığı mesafenin, hiç de kısa bir mesafe olmadığı, değerli bir mesafe olduğu ve bugünkü toplantıda açıkça bunu anlıyoruz.

Bağımsız olarak, muhtar olarak, muhtarlar konfederasyonu olarak, kendi sorunlarını siyasetin idarenin dışında sivil alanda tartışma, konuşma medeni cesaretini gösterebilmeleri bizatihi Türkiye’nin muhtarlık kültürü kurumu açısından önemli gelişme gösterdiğinin açık bir ifadesi olarak anlaşılabileceğini düşünüyorum. Diğer taraftan Türkiye’de geleneksel muhtarlık kültürünün dünden bugüne devrettiği mirasla, bugün muhtarlık kurumunun Türkiye’de karşı karşıya kaldığı dönüşüm sorunlarıyla dönüşüm çizgisi arasında mukayeseli inceleme yapmak, bundan sonraki muhtarlık kurumunun Türkiye’de nereye gidebileceği, birkaç tespiti sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bir defa bu çerçeve içerisinde düşünüldüğünde, imparatorluktan cumhuriyete aktarılan miras içerisinde, geleneksel mahalle kültürü içerisinde muhtar amca, muhtar birliğini temsil eden adamdır. Bu çok önemli bir fonksiyondur. Şimdi muhtarlar bir kurum olarak, bu önemli fonksiyonu Türkiye’de icra etmekte, taşımakla ne kadar yeterli? Bu rolün ne kadar farkında? Bir miktar bunu konuşmamız gerekiyor.

Böyle bakıldığı zaman muhtarların, bahsedilen bu muhtarlık kültürüyle bugünkü muhtarlığın fonksiyonları dikkate alındığında, bütün bunları en üst düzeyde yerine getirebilme kapasitesi bakımından muhtarlarımız, ne kadar yetkin? Türkiye Muhtarlar Konfederasyonu ne kadar muhtarları daha yetkin fonksiyonlar üstlenmesi bakımından harekete geçebilmiş? Onlara katkı sağlayabiliyor mu? Bu sorun, muhtarların üzerine düşen rollerin sorumlulukların birinci derecede en etkin şekilde yapabilmeleri için gerekli sivil toplum kurumu, gerek siyaset kurumu, idareyi ne kadar harekete geçirebiliyor? Bütün bunlardan ne kadar yararlanabiliyor? Bu fonksiyonları mahallede en iyi görebilmek açısından bunları konuşmak gerekiyor. Bir muhtar oğlu olarak değil, bir ihtiyar heyeti torunu olarak, buralarda bir sorun olduğunu hissediyorum.

Diğer taraftan muhtarın, geleneksel mahalle üzerindeki fonksiyonları içerisinde en önemlisi, toplumsal düzenin uyumun sürdürülmesi fonksiyonudur. Muhtar, esas itibarıyla akil yönünü burada ortaya koyuyor. Yani mahalle dediğimiz şey, biraz sonra geleceğim, kolay bir şey değil. Çocuklar, gençler, yaşlılar, kadınlar, erkekler var. Müslümanı var. Olmayanı, esnaf, memur, herkes var. Dolayısıyla bu kadar beklentileri ve özentileri farklı olan, doğulu, batılı, kuzeyli, güneyli bütün bunları uyum içerisinde bir arada, mahalle düzeni içerisinde önemli bir şey ve muhtar bu işte sorun çözme, uyum içinde, ortak hayatı sürdürme, en önemli akil kişi, garantör durumunda, hocalarımız söyledi, ombudsmanlık kurumu burada devreye giriyor. O bakımdan bu değişim dinamiklerine dayalı, işinin doğru olması son derece önemli.

Türkiye’de mahalle çözülüyor aslında. Direğimiz kırılıyor. Bugün Türkiye’nin toplumsal değişme dinamiklerinin, Türkiye’de yarattığı en büyük fay hattı, mahalleler, metropoller ve buradan da uydu kentlere geçiş, aslında tüm ilişki dokusunu parçalayan yeni bir düzen olarak, uydu kentler düzeni doğuyor. Yeni ilişki ağı olarak, yeni sosyolojiyi ortaya çıkarıyor. Mahallenin çöküşü, bizi uzun aralıkta 3.000 yıl, kısa aralıkta 1.000 yıl bu topraklarda ve ait olduğumuz uygarlık alanında ayakta tutan en önemli şablondur.

 Dolayısıyla mahallenin bugün büyük bir çözülmeye gitmesi, travma içinde olması, kendi içinde büyük bir kültürel değişime zemin hazırlıyor. İşte mahallenin bakkalı, esnafı, köşedeki berberi vs. tasfiye oluyor. AVM’ler üzerinde yeni bir düzen doğuyor. Diğer taraftan mahalle düzeni, sokak düzeni muazzam bir yeni uydu kent üzerinde, yeni bir sosyolojiye dönüşüyor. O zaman muhtarlar, yeni sosyolojide neyi temsil edecekler? Muhtemelen bu yeni sosyolojinin getirmiş olduğu internet ortamı, elektronik haberleşme, yeni meslekleşme ve örgütlenme biçimleri, muhtemelen bu yapılar içerisinde muhtarlığı gittikçe önemsizleştirecek, tavsiye edecek ya da kendini yeniden yapılandırma durumunda bırakacak bir muhtarlık kurumuyla, Türkiye’de karşı karşıya bırakıyor olacak.’’

Kısaca Sayın Yazıcı, Muhtarların mevcut statülerini kaybetmemesi gerektiğini, devlet ile vatandaş arasındaki köprü vazifesini devam ettirmelerini,  devlet memuru gibi olma istekleri onların seçilmiş statülerine zarar vereceğini blirtiyor ve muhtarın devleti değil vatandaşı temsil etmesi gerektiğine vurgu yapıyordu. Elbette bireyin hak ve özgürlüklerinin daha ön plana çıktığı günümüz demokrasilerinde öncelik bu olmalı. Ancak muhtar 442 Sayılı Köy Kanunun 10 ncu maddesinin ikinci fıkrasında ‘’ Muhtar Devletin memurudur’’ der. Muhtarların ‘’vazifelerini ifada ihmal ve terahi gösterdikleri takdirde’’ görevden el çektirmeleri, 442 Sayılı Köy Kanunun 41 nci ve 4541 Sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunun18 nci maddelerinde belirtilmiştir. Muhtarların yargılaması ise 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 3, 5 ve 6 nci madde hükümlerine göre yapılır. Dolayısıyla bu yönüyle muhtarlar aslında seçilmiş devlet memurlarıdır. Bu nedenle muhtar hem devleti hem de milleti temsil eder.

Bürokrasi, vazgeçilmez bir uygulamalar bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Birçok hizmet ya doğrudan devlet tarafından yürütülmekte ya da düzenlenmektedir. Devlet üstlendiği kamu hizmetlerini bürokratik aygıt vasıtasıyla yerine getirmektedir. Bu anlamda bakıldığında muhtarların devlet hizmetlerini köy veya mahallelerine götürürken en fazla muhatap oldukları kişilerin hiç şüphesiz bürokrasi ve bürokratlar olduğudur. Aslında onlar kanunları uygulayan devlet memurlarıdır. O nedenle muhtarların kanunlardan kaynaklı çeşitli sorunlarını onların bakış açısından değerlendirmek için sempozyumda ‘’Yönetsel Oturum’’ bölümü oluşturarak, muhtarların yoğun olarak muhatap olduğu Mahalli İdareler, Nüfus, Emniyet, PTT müdürlükleriyle ilişkileri değerlendirme konusunu oluşturmaktaydı.

Sempozyumun ‘’Yönetsel’’ oturumu Başkanlığını Mahalli İdareler Genel Müdürlüğünden Daire Başkanı İlker Özkanyöne Konuşmacılar ise Nüfus ve Vatandaşlık Müdürlüğünden Daire Başkanı Mustafa Adıgüzel, Emniyet Genel Müdürlüğünden Daire Başkanı Mehmet Tüzel, PTT Genel Müdürlüğünden, Daire Başkanı Seher Samadi ‘’yönetsel’’ oturumunda, muhtarların kanunlardan kaynaklanan sorunları dile getirerek çözüm önerileri üzerinde duruldu. ‘’Yönetsel’’ oturumda daha çok, muhtarlar ile ikili ilişki yaşayan kurumların mutfağını oluşturan yöneticilerin konuşmalarına yer verildi. Konuşmacılar sırasıyla kendi daireleriyle ilgili konuları, yaşanan sorunları ve çözüm yollarını dile getirdiler;

Sempozyumun ‘’Yönetsel’’ oturumu ilk konuşmasını Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü adına İlker Özkan yapıyor ve şunları söylüyordu; ‘‘Yeni Köy Kanunu tasarısından beri 10 tane hazırlanmış köy kanunu taslağı var. Yeni Köy Kanunu tasarısında değişiklikler yapılıyor. Sizlerin merakla beklediğiniz özlük haklarıyla ilgili iyileştirme yapılıyor. Aynı zamanda SSK primlerinin, özel idarelerden karşılanması konusunda bir düzenleme yapılıyor. Muhtarların izin haklarıyla ilgili düzenleme yapılıyor. Yine basında çıkmıştı muhtarlıklar kaldırılıyor diye, muhtarlıkların kaldırılması diye bir şey yok. Ama Büyükşehir Belediye Kanunu’nda köy muhtarlıklarının mahalle muhtarlıklarına dönüştürülmesi söz konusudur. Nüfusu 2000’in altındaki belde belediyelerinin kapanması ve köye dönüştürülmesi çalışması yapılmaktadır.’’

Sayın Özkan’ın açılış konuşmasında vurguladığı muhtarların izin haklarıyla ilgili düzenlemeye değinmesi önemli bir husustur. Gerek köy gerekse mahalle kanununda muhtarlarımızın izin hakkını gösteren bir madde düzenlemesi yoktur. Muhtarlarımız mülki idareni uygun gördüğü kadar izin hakkı kullanmaktadır. Bu durum farklılık gösterdiğinden kimi mülki amirin iki ay, kimi mülki amirin bir ay vs. sürelerle muhtarlara izin vermektedirler. Bu durumun yasal bir düzenlemeye tabi tutulması gerekmektedir.

Sempozyumun ‘’Yönetsel’’ oturumu ikinci konuşmasını Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Gn. Md. Vekili Mustafa Adıgüzel yapıyor, Adıgüzel konuşmasında şu ifadelere yer veriyordu; ‘’Muhtarlarımızla değişik zamanlarda değişik mekânlarda bir araya geldik. Çoğunuzu sima olarak, bazılarınızı yakinen de tanıyorum. Muhtarlarımızın, 2007 yılına kadar icra etmiş olduğu en önemli faaliyetlerden birtakım icraatları, mevzuat değişikliği sebebiyle yetkilerinin değiştirilmesi sebebiyle, muhtarlık sisteminde bertaraflık olduğu düşüncesiyle zaman zaman bir araya geldik. Ankara’da, İstanbul’da değişik yerlerde bir araya geldik. Ben bu sistemi ana hatlarıyla çok kısa dile getirmek istiyorum.

2006 yılında Nüfus Hizmetleri Kanunu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan değişikliklerle, eski kimlik bildirme kanununda, ikametgâh ilmühaberi nakil ilmühaberi gibi yetkiler muhtarlardan alınıyor. 2007 yılında TÜİK’in yapmış olduğu bir çalışmayla, adres kayıt sistemi devreye giriyor. Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımız yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız ve Türkiye’de 6 ay süreyle ikamet izni alan yabancıların, Türkiye’de adreslerini tutan, bunu resmi kurum ve kuruluşlarla paylaşan bir sistem, adres kayıt sistemi devreye giriyor. Bunun devreye girmesi ile birlikte yerleşim yeri belgesinin de artık eskisi gibi resmî kurumlardan yapılan müracaatlarda, işlemlerde istenmemesi ve bunun kimlik paylaşım sistemi üzerinden alınması söz konusu oluyor.

2008 yılında, Başbakanlık genelgesi ile hiçbir resmi işlemde, eski adıyla ikametgâh belgesi, yeni adıyla yerleşim yeri belgesi belgesinin istenmemesi, Başbakanlık tarafından bütün resmi kurum ve kuruluşlara bildirildi. Dolayısıyla muhtarların daha önce mahallelerine gelen insanları deftere veya başka bir şeye kaydedip, bu şekilde gelen veya gidenleri kontrol etmeleri kalkmış oluyor. Bundan dolayı muhtarlarımız bizar durumdalar. Ben de yakinen biliyorum. Ancak, bu sistemden geri dönüş şu an mümkün gözükmüyor bizim açımızdan. Biz, bu mevzuatı en iyi şekilde işletmeye çalışıyoruz.

Bizim görevimiz, mevzuat değişikliği yapmak değil, yapılacak olan çalışmalarda insanlarla yüz yüze görüşmelerinizde maruz kaldığınız sıkıntıları sorunları mevzuat değişikliği çalışmalarında üstlerimize ifade etmek, onun dışında başka yetkimiz yok. Dolayısıyla, günah keçisi pozisyonunda biz oluyoruz. Zaman zaman ama bizim yetkimiz şu: Devlet memuruyuz. Bize deniliyor ki şu mevzuatı uygulayacaksınız. Bu mevzuatın iyi veya kötü olduğu değerlendirmesini yapmak pozisyonunda değiliz. Biz onu en iyi şekilde uygulamak durumundayız. Sıkıntı varsa bu kanun değişikliği, TBMM 2 üyesi de buradalar. Başkanım olsun ve buradaki sizler zaten bu talep ve sıkıntılarınızı dile getirdiniz. Şayet orda bir değişiklik olursa bizde yeni değişiklik çerçevesinde bize yetkiler verilirse, onları en iyi şekilde yapmaya gayret ederiz. Saygılar sunarım.’’

Muhtarları en çok birlikte çalıştığı kurum hiç şüphesiz ki, Nüfus ve Vatandaşlık müdürlüğü idi. Köy kanunun 36 ncı maddesinin yedinci fıkrası ve 4541 sayılı 4541 Sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunun 3 ncü maddesinin birinci fıkrası, muhtarların nüfus daireleri ile ilgili görevlerini düzenler. Ancak 5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu yürürlüğe girmesiyle, daha önce mahalleye nakil olan vatandaşların ilk müracaat yaptığı yer olan muhtarlıklar devre dışı kalmış ve Nüfus Hizmetleri Kanunun 50 nci maddesi birinci fıkrası ‘’Yerleşim yeri adreslerinin tutulmasında kişilerin yazılı beyanı esas alınır’’ şeklinde değiştirilmesiyle birlikte vatandaşların müracaatları Nüfus Müdürlüklerine doğrudan yapılması esas alınmıştır. Bu durumda eski kanun olan 1174 Sayılı Kimlik Bildirme Kanunun bazı bölümleri devre dışı bırakıldığından muhtarların görevlerinde ciddi yetki kaybı meydana gelmiştir. Bugün bakıldığında Nüfus Müdürlükleriyle, köy muhtarlıklarının evlendirme yetkileri ve köy ve mahalle muhtarlıklarıyla birlikte verdikleri ‘’yerleşim yeri belgesi’’ dışında pek bir bağ kaldığını söylemek mümkün değildir.

 Sempozyumun ‘’Yönetsel’’ oturumu üçüncü konuşmasını Emniyet Genel Müdürlüğü adına Mehmet Tüzel yapmıştı.  Tüzel konuşmasında şunları söylüyordu; ‘’Emniyet Gn. Md. adına burada olmaktan çok onur duyduk. Zaten, teşkilat olarak bizim muhtarlarla birebir görüşmelerimiz oluyor. Ben genelleme yapacağım. Sayın Başkanımın dediği gibi, sizin sıkıntılarınız iki saatlik, iki günlük toplantılara sığacak değil. Bunları daha uzun süreli çalıştaylarda görüşmek kanaatindeyim. Bilindiği gibi, toplumun en küçük birimini aileler oluşturuyor. Bu aileler mahalleleri oluşturuyor. Mahallenin de en büyük ve en önemli temsilcisi muhtarlardır. Muhtarlar, kilit bir yapıya sahiptir. Yıllardır süregelen, bizimde teşkilat olarak en çok muhatap olduğumuz muhtarlardır.

Ülkemizle paralel teşkilatımızda, son yıllarda hızlı bir değişim içerisindedir. Temel felsefesi insan odaklı çalışma ve koruyucu önleyici polislik anlayışı olan, toplum destekli polislik şubelerinin kurulması, bir nevi eskiden mahalle bekçilerimiz vardı, şimdi bu mahalle bekçilerinin geneli toplum destekli polislik adı altında yürütmüş olduğumuz 5,10 yılda kurduğumuz mahalle polisliği altında. Onun yerini doldurmaya çalıştığımız, sık sık sizlerle muhatap olan mahalledeki sorunları sıkıntıları dile getirmek için sık sık muhtarlarla görüştüğümüz bir şubemiz var.

Bu şubemiz, muhtarlarla iletişim kurup, mahallenin sorun ve sıkıntılarını bilgi paylaşımında bulunuyorlar. Mahalleye yeni gelen mahalleden taşınan özellikle güvenlikle ilgili sıkıntısı olan, düğün taziye gibi bazı durumlarda muhtardan bilgi alırlar. Bir sokak düşünün sağlıksız, pis, yeterince hizmet almamış, bu durum o sokağın sakinlerine yansır. Demek ki, burada otorite yoktur. Devriye gezen polis bile uğramak istemez. Boşluğu suçlular dolduracaktır. Suçluların doldurmaması için de bu görev, sizlere bizlere düşüyor. Sizlerden alacağımız destekle sokağın yaşanır hale getirilmesi, yine sizlerle ortak çalışmamızla çözülecektir. Bütün bunların dışında, polis, meydana gelen toplumsal olaylarda huzurun sağlanması amacıyla tarafları tanıyan ve bilenden destek alarak çok olayı bertaraf etmektedir. Çok olaylarda muhtardan destek almışızdır.

Ben uzun süre kadroda çalıştım olayların büyümemesi kan davasına dönüşmemesi için muhtarlarımızla birebir görüştük. Gerekli irtibatı bizim adımıza sağlıyor ve çok yararını görüyoruz. Polislik teşkilatı, Devletimizin soyut varlığı. Bu soyut varlığın devam etmesi, hizmet veren kurumların iş birliğine bağlıdır. Bu noktada hizmet olarak çok büyük boşluğu dolduran muhtarlık müessesesi, Emniyet Teşkilatına paralel hizmet misyonuyla, kurumsal bütünleşmeye muhatap muazzam bir katkı sunmaktadır. İleri demokrasinin temel göstergesi olan devlet refah kaynaklarının muhtarlık ve polis iş birliği ile sorunun kılcal damarlarına kadar sirayet etmesi, ülkemiz ve içerisinde yaşayan bizler için mutluluk kaynağıdır.’’

Ülkemizde kamu güvenliğinin sağlanmasında en çok ihtiyaç duyduğumuz birim kuşkusuz jandarma ve emniyet güçleridir. Bu iki kurum köy ve mahallelerde asayişi sağlamakla yükümlüdürler. Günlük yaşam içinde muhtarların belki de en çok muhatap olduğu kurum bu iki kurumdur. Köy kanunun 36 ncı maddesini 2, 10 ve 11 nci fıkrası muhtarı köyün asayişini korumak adına sorumlu tutar. Diğer tarafta, 4541 Sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunun 3 ncü maddesinin on üçüncü fıkrası ‘’ mahalleye girdiğini haber aldığı hüviyeti meçhul ve şüpheli şahısları zabıtaya haber bildirmekle’’ yükümlüdür. Diğer tarafta, 1412 numaralı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu 97 nci maddesi hükümlerine göre ve 4541 Sayılı Şehir ve Kasabalarda Mahalle Muhtar ve İhtiyar Heyetleri Teşkiline Dair Kanunun 3 ncü maddesinin beşinci fıkrası hükümlerince muhtar zabıtaca yapılacak ev aramalarında hazır bulunmak durumundadır.

Sempozyumun ‘’Yönetsel’’ oturumu son konuşmasını ise PTT Genel Müdürlüğü adına Seher Samadi gerçekleştirdi. Samadi konuşmasında şunları söylüyordu ‘’PTT Gn. Md. adına buradayım. Burada olmaktan son derece mutluyum ve onurluyum. Gerçekten de mülki idare bakımından çekirdek kadroyu oluşturan insanlarla ilk kez bir toplantıya katılıyorum. Onun da onurunu yaşatan Türkiye Muhtarlar Konfederasyonuna teşekkür ediyorum. Şimdi PTT Gn. Md. Posta dağıtıcıları ile muhtarlar bir elmanın iki yarısı gibidir. Özellikle, köylerde posta gönderilerinin tam bir mahalle sokak adresleri bulunmadığından, köy muhtarları bizim 1.derecede çalışanımız, gönüllü elamanımız gibi yardımcımızdır. Köylerinin nüfusuna kayıtlı insanların hepsini tanırlar.  Biz, köy muhtarıyla tabiri caizse dirsek teması halinde çalışırız. Muhatabımızda gayet açıktır. 5584 sayılı Posta Kanunu çerçevesinde hazırlanan alt yönetmelikler, köy muhtarlarının kayıtlı kayıtsız gönderileri teslim alabilme yetkisini vermiştir. Şimdi burada bir sorunla karşı karşıya değiliz. Fakat, 7201 sayılı Tebligat Kanunu, malumunuz olduğu üzere, son derece şekli, her bir formalitesi gerek posta dağıtıcısının gerekse muhtarın yer yer yanlış anlaşılmalar ya da bilgisizlikten kaynaklanan uygulamalar sonucunda yargılanmalarına bile sebebiyet veren, son derece önemli bir kanundur.

Değerli katılımcılar, 7201 sayılı Kanunun bazı maddelerinden özellikle siz başkanlara, sayın başkanım izin verirse, bazı başlıklar sunmak istiyorum. Müsaadenizle 7201 sayılı Kanunun 35, 21 gibi gerek muhtarlara gerek postacılara yükümlülük yükleyen maddeleri kısaca anlatmak istiyorum. Biz PTT Gn. Md. olarak, personelimizin eğitimine çok önem veriyoruz. Posta dağıtıcılarını, yılda en az 2 kere eğitime tabi tutarız. Ama tebligat dağıtıcılarını 3 veya 4 kez eğitime tabi tutarız. Bu eğitim kapsamında, kontrolle görevli şefler, amirler, müdürler, dağıtımcılardan daha çok eğitime tabi tutulur ki, eğitimcilerin eğitim mekanizması iyi işlesin, kontrolle görevliler ne kadar mevzuatı iyi bilirse, muhtarlarla daha az sorun yaşar. Yine kolluk kuvvetleriyle o kadar az sorun yaşarız ve bir de adalet sisteminin işlemesinde, 1.derecede görev üstlenen kurum olarak. Çünkü tebligat tebliğ evrakı dediğimiz sistem, mahkemelerin veya idari birimlerin kişilere gönderdiği bildirimleri, biz bu bildirimleri usulüne uygun biçimde muhatabına tebliğ etmeliyiz ki, adalet gecikmeden işleyebilsin. İşte bu manada posta dağıtımcısı ve muhtarın hangi hususlara dikkat edeceğini, kısaca arz edeceğim.

Tebligat Kanunu’nun 1.Maddesi derki: 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kontrol Kanunu’na ekli 1, 2, 3, 4 sayılı listeler ve bu listelerde belirtilen kurum ve kuruluşlar ile il özel idareleri, belediyeler, mahkemeler, barolar ve muhtarlıklar tarafından elektronik ortamda bile tüm tebligatın, PTT Gn. Md. veya çıkaran merci memur vasıtasıyla yapılır. Burada PTT Gn. Md. 1.derecede görevi vardır. Yine gerek PTT Gn. Md., gerekse köy ve mahalle muhtarlarının mahkemeler ve listelerde belirtilen tebligat çıkarmaya yetkili merciler tarafından düzenlenen tebliğ evrakının muhatabına veya muhatap adına evrak almaya yetkili kişilere nasıl tebliğ edilmesi belirten bir yönetmelik yayınlamıştır. Bu yönetmeliğin adı, Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliktir. Bu Yönetmelik 25 Ocak 2012 tarih ve 28184 sayılı Resmî gazetede yayımlanmıştır. 

Bu yönetmelik, Adalet Bakanlığı koordinatörleri, Anayasa kurucuları, medeni usul hukukçuları, Adalet Bakanlığı Kanunlar ve Kararlar Gn. Md., PTT Gn. Md., Nüfus ve Vatandaşlık Gn. Md. temsilcileriyle uzun çalışmalar sonucu hazırlanarak yürürlüğe konmuştur. Tebligat Kanunu’n 21 ci Maddesi derki: kendine tebligat yapılacak kimse veya almaya yetkili kişilerden hiçbiri gösterilen adreste yoksa veya almaktan imtina ederse, tebliğ memuru, tebliğ edilecek evrakı o yerin muhtar veya ihtiyar heyeti veya zabıta amir ve memurlarından birine imza karşılığı teslim eder. Tesellüm eden kişinin adresini yazan, ihbarnameyi verilen adresteki binanın kapısına yapıştırmakla beraber, tebellüğ edilecek şahsa haber verilmesini, en yakın komşusuna veya yönetici, kapıcıya bildirir. İhbarnamenin kapıya yapıştığı tarih, tebliğ tarihidir. Tebligat Kanunu, son derece şekli, bu şekli unsurlardan herhangi birinin yerine getirilmemesi halinde tebligatı yaptıran hâkim veya yetkili tarafından usulsüz sayılmasına neden olur.

Kanunun uygulanmasına dair yönetmeliğin 29 cu maddesi de bu hususta söyle bir düzenleme var. Bu kişilerin, beyanlarını imzadan kaçınmaları veya tebliğ evrakının kabul etmemeleri durumunda, Tebliğ Memuru bu hususu tebligata yazar imzalar. Tebliğ olunacak evrakı, o yerin muhtar ihtiyar heyeti üyesi ya da kolluk amir ve memurlarına imza karşılığı teslim eder. Teslim ettiği kişilerin adresini içeren ihbarnameyi gösterilen adresin kapısına yapıştırır. Muhatabın adresten taşındığı veya hiç oturmadığı öğrenildiği takdirde, tebliğ evrakı MERSİS adresindeki adres yanlış olsa dahi, muhtara bırakılır. Muhatap ölmüş ise, evraka gerekli şerhler yazılarak iade edilir. Uygulamada en çok karşılaşılan hususlar, tebligatı çıkaran kurumların tebliğ evrakı üzerine muhatabın T.C. kimlik no’sunu yazmadığı ya da tebligat adresini düzgün yazmadığı, tam adresin olmadığı durumlarda ne muhtarın ne dağıtıcının ne de PTT Gn. Md.’ nün kusuru vardır. Ne muhtarın ne dağıtıcının muhatap adresini araştırma mükellefiyeti yoktur. Tebliğ evrakını tam ve eksiksiz olarak, tebligatı çıkartan kurumun düzenleyip postaya vermek durumundadır.’’

            Sayın Samadi’nin dediği gibi gerçekten de posta dağıtıcıları ile muhtarlar bir elmanın iki yarısı gibidir. Bu ikilinin mesai günleri içinde neredeyse görüşmediği gün yoktur. 7201 Sayılı Tebligat Kanunun 21 maddesinin üçüncü fıkrasında ‘’ Muhtar, ihtiyar heyeti azaları, zabıta amir ve memurları yukarıdaki fıkralar uyarınca kendilerine teslim edilen evrakı kabule mecburdurlar’’ ifadesi yer alır. Tebligat Tüzüğünün 31 nci maddesine göre muhtar teslim edilen tebligatı üç ay saklamak mükelleftir. Tebliğ evrakı muayyen müddeti ihtiva ederse, alınmış evrak ihtiva ettiği müddetin bitiminden itibaren 3 ay daha saklanır. Bazı muhtarlarımız Tebligat Kanunundan derli olsalar da iyi ki tebligat konu halen yürürlükte. En azından ‘muhtar ne iş yapar?’ sorusuna vereceğimiz bir cevabımız halen mevcut. Dolayısıyla olumlu/olumsuz Tebligat Kanunu vatandaş ile ilişki kumamızı sağlayan en güçlü argüman olarak durduğu söylenebilir. O bakımdan muhtarların bazı kanunlara sahip çıkması onların varlık sebebi olabildiğini göstermesi açısından önemlidir.