Skip to content Skip to left sidebar Skip to right sidebar Skip to footer

CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYINDA 6. MUHTARLAR TOPLANTISI

CUMHURBAŞKANLIĞI SARAYINDA 6. MUHTARLAR TOPLANTISI

“Başkanlık Sistemine Karşı Çıkanlar, Milletle Yüzleşmekten Korkuyorlar”

08.04.2015

Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda muhtarlarla altıncı kez bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlık sisteminin önemine işaret ederek, “Mevcut sistemle buraya kadar. Daha ileriye gitmek istiyorsak, sistemi değiştirmek zorundayız. Aksi takdirde yeniden patinaj yapmaya, yerimizde saymaya, hatta gerilemeye başlarız” dedi.

Amasya, Gaziantep, Kahramanmaraş, Kilis, Tokat, Samsun, Trabzon, Rize, Bayburt ve Artvin’den gelen 393 muhtara hitaben yaptığı konuşmaya “Milletin evine, Cumhurbaşkanlığı Külliyesine hoş geldiniz” diyerek konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz, sanatçımız Kayahan Açar’a Allah’tan rahmet, ailesine ve sevenlerine baş sağlığı diledi.Merhum sanatçı Kayahan’ın şarkısındaki, “Ben Anadolu çocuğuyum, böyle geldim dünyaya, pişman da değilim, başakları ellerimle büyütürüm ben, başaklar eğilir ben eğilmem” sözlerine yer veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu milletin, bu coğrafyanın, yüreğinin sesi, nefesi olan Kayahan’ı bir kez daha rahmetle anıyorum” dedi.

Geçtiğimiz Cumartesi gecesi Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kafilesini taşıyan otobüse yapılan silahlı saldırıyı hatırlatarak, bu saldırıyı şiddetle kınadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, olayda yaralanan otobüs şoförüne acil şifalar, Fenerbahçe Spor Kulübüne, futbolculara, teknik heyete, taraftarlara ve tüm milletimize geçmiş olsun dileklerini ifade etti.

“FUTBOLUN ESASI CENTİLMENLİKTİR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm spor dalları gibi futbolun da esasının centilmenlik olduğunu vurgulayarak, “Şiddetin, hele hele silahlı saldırının olduğu yerde spor bitmiş, yerine vandallık gelmiş demektir. Futbolu bahane ederek vandallık yapanlar, sadece kendi takımlarına değil, tüm ülkeye, tüm millete ihanet ettiklerini bilmelidirler. Bu tür hadiselere karşı, gerek kulüplerimizin, gerekse ilgili tüm kurumlarımızın gerekli tedbirleri en kısa zamanda alacaklarına ve en etkili şekilde uygulayacaklarına inanıyorum. Bu olayla ilgili de İçişleri Bakanlığımız yoğun bir çalışmayla şu anda zaten kısmi olarak bazı delilleri ele geçirmesinin yanında, bazı emareler de gözaltında ve bununla ilgili çalışmalar, değerlendirmeler de devam ediyor” diye konuştu.

Altıncısı gerçekleştirilen Muhtarlar Buluşması’nı, ilk olarak 27 Ocak’ta başlattıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu buluşmalarda, ortalama 10’ar ilden 400’er kişilik gruplar halinde bugüne kadar sürdürdüklerini söyledi.  Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu şekilde devam ederek, 50 bin muhtarın tamamıyla bir araya gelmenin arzusu içinde olduklarını aktardı.

Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve yapımı süren binalar ile cami hakkında bilgi veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, çalışmalar tamamlandığında, Türkiye’nin büyüklüğüne, milletimizin tarihine ve kültürüne yakışır bir Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni kazandırmış olacaklarını vurguladı.

“MİLLETİMLE ARAMA HİÇBİR ZAMAN ARACI KOYMADIM”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’nin doğrudan milletin oylarıyla göreve gelmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak, Cumhurbaşkanlığını millete kapatmam, sadece protokol işlerinden ibaret bir mekân olarak kullanmam asla söz konusu olamaz. Ben, 40 yılı bulan siyasi hayatımın tamamını milletimle birlikte geçirdim, aynı şekilde yoluma devam edeceğim. Burayı bir hizmet makamı olarak görüyorum. Bir hakim makamı olarak, otorite makamı olarak, asla görmedim, görmüyorum. Milletimle arama hiçbir zaman aracı koymadım, bundan sonra da koymayacağım. Cumhurbaşkanlığı görevini devraldığımız günden bu yana 15 vilayetimizi ziyaret ettim. Bundan sonra da her fırsatta bu ziyaretleri sürdüreceğim. İnşallah 81 vilayetimizin tamamına gidecek, milletimle sohbet edecek, istişare edecek, hasret gidereceğim. Türkiye’nin ihtiyacı, köşesine çekilip hiçbir şeye karışmayan değil; tam tersine, çalışan, koşan, terleyen bir Cumhurbaşkanıdır. Türkiye’nin, içeride ve dışarıda, tüm meseleleriyle ilgilenmek; görüşlerimi, tekliflerimi, tenkitlerimi ifade etmek; benim milletime karşı hem taahhüdümün, hem sorumluluğumun gereğidir” dedi.

Cumhurbaşkanlığı makamına, her şeyden el-etek çekmek için değil, tam tersine, ülkeme ve milletime daha çok, daha büyük hizmetler vermek için geldiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisini yüzde 52 oyla bu makama getiren vatandaşların da, aynı beklenti içinde olduğunu ifade etti.

“TÜRKİYE’Yİ 2023 HEDEFLERİNE ULAŞTIRANA KADAR MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ”

Muhtarların da seçimle iş başına geldiğine ve millete, halka hesap verdiklerine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Mahallesiyle, mahalle halkıyla irtibatını kesmiş bir muhtar düşünülebilir mi? Mahallenin ihtiyaçları için, gerekiyorsa kaymakamlığın, valiliğin, belediyenin kapısına dayanmayan, taleplerini ifade etmeyen, bunların takibini yapmayan muhtara, muhtar denir mi? Mesele bu. Mahallesindeki garipleri, fakirleri, muhtaçları tespit etmeyen, bunların dertlerine derman olmak için çalışmayan bir muhtar olabilir mi? Sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği içinde, mahallenin esnafıyla, eşrafıyla dayanışma içinde hizmet üretmek için çaba göstermeyen muhtar, bulunduğu yerin hakkını verebilir mi? Dargınları, küskünleri barıştırmanın gayreti içinde olmayan muhtarın sözü dinlenir mi? Dinlenmez. Allah aşkına, mahallesinde hangi evin bacası tütmüyor, hangi evde yas, hangi evde düğün var, bunu bilmeyenden muhtar olur mu?” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisinin de, bir nevi “Türkiye Muhtarı” olarak, ülke çapında tüm bunları yapmanın mücadelesi içinde olduğunu söyledi.

Her bir muhtarın, görevini hakkıyla yaptığına, bunun gayreti içinde olduğuna olan inancını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ben de aynı şekilde görevimi bihakkın yerine getirmeye çalışıyorum. Bunun için beni eleştireceklerse, varsın eleştirsinler. Ne diyor atalarımız; ‘Meyve veren ağaç taşlanır.’ Hiçbir iş yapmayıp, bu eleştirilerden uzak kalmaktansa, çalışıp mücadele ederek bu eleştirilere göğüs germeyi hep tercih ettik, bundan sonra da aynı şekilde devam edeceğiz. Milletimizle birlikte çıktığımız yolda Türkiye’yi 2023 hedeflerine ulaştırana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz” diye konuştu.

SAVCI MEHMET KİRAZ’IN ŞEHİT EDİLMESİ

Geçtiğimiz hafta bugün, 31 Mart Salı günü, İstanbul’daki Çağlayan Adliye binasında bir terör saldırısı yaşandığını ve İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın odasına giren 2 terörist tarafından şehit edildiğini, 2 teröristin de güvenlik güçlerimiz tarafından ölü olarak ele geçirildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Öncelikle, bu alçakça saldırıda şehit edilen Cumhuriyet Savcımız Mehmet Selim Kiraz’a, Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyorum. Ailesine, meslektaşlarına, sevenlerine ve tüm milletimize bir kez daha başsağlığı dileklerimi iletiyorum. İnşallah Şehit Savcımızın ismini ve aziz hatırasını ilelebet yaşatacağız. İşlemlerin tamamlanmasının ardından Çağlayan Adliyesi, artık Şehit savcımızın ismiyle anılacak. Şüphesiz bu olay, birçok bakımdan üzerinde hassasiyetle durulması, dersler çıkartılması, ibret alınması gereken bir hadisedir.”

Bir kısım basın-yayın kuruluşunun, en başından itibaren bu hadiseyi, insanlığa, ahlaka, vicdana, hakka, hukuka sığmayacak şekilde verdiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, mağdurun değil, teröristlerin yanında yer alan bu basın-yayın kuruluşlarını şiddetle kınadığını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sayfalarını ve ekranlarını teröristlerin propagandalarına sonuna kadar açan bu kuruluşlar, bana göre, savcımızın şehit edilmesine ortak olmuşlardır. Teröristlerin bu eylemdeki amacının, asla intikam olmadığı ortadadır. Çünkü bu savcımız, eyleme konu edilen hadisenin faillerini bulmak için çalışan, bu yönde gayret gösteren ve önemli mesafe kaydeden birisidir. Savcımızı şehit etmenin, eyleme konu edilen olayın aydınlığa kavuşturulmasına hizmet etmeyeceği de açıktır. Tam tersine, bu saldırının amacı, hadisenin karanlıkta kalarak, terör örgütünün ve onlarla aynı çizgideki tüm kesimlerin, meseleyi bir propaganda olarak kullanılmasını temin etmektir. Teröristlerin propaganda aracı olarak hizmet veren basın-yayın kuruluşları da, bilinçli olarak aynı amaca hizmet ediyorlar” dedi.

Demokrasinin, hak ve özgürlüklerin beşiği olarak kabul edilen Batı ülkelerinin hiçbirinde böyle bir duruma asla şahit olunamayacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ülkelerde, terörün ve teröristin propaganda aracı haline dönüşen basın-yayın kuruluşlarının kapısına, anında, hukuk eliyle kilit vurulduğunu anlattı.

“TERÖR EYLEMİ GERÇEKLEŞTİRİRKEN ÖLENLERİ ADETA BAYRAKLAŞTIRDILAR”

Bu konuda, Türkiye’de çok yanlış, sıkıntılı bir durum bulunduğunu, batı ülkelerinin de bu konudaki çifte standardının da çok iyi bilindiğini kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Kendi ülkelerinde, bu noktada en küçük bir harekete izin vermeyen ülkeler, Türkiye benzer tedbirleri almaya kalktığında, sözüm ona demokrasi ve özgürlük adına hemen karşımıza dikiliyorlar. Bu, ülkemizdeki bir kısım basın-yayın kuruluşlarının da sürekli ortaya koydukları bir yaklaşımdır. Geçmişte bunun pek çok örneğini yaşadık. Teröristler tarafından bindiği otobüste diri diri yakılan masumları görmezden gelenler, terör eylemi gerçekleştirirken ölenleri adeta bayraklaştırdılar. Her iki hadise karşısında aynı tavrı gösterseler, samimiyetlerine, dürüstlüklerine, demokrasi ve özgürlük iddialarına inanacağız. Ama gerçekler ortada, masumu unutturanlar, teröristleri baş tacı ederek, teröriste ‘çiçek çocuk’ muamelesi yaparak, asıl niyetlerini, asıl kişiliklerini, asıl amaçlarını ifşa ediyorlar” dedi.

Türkiye’nin bu anlayışla yoluna devam edineceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, mutlaka bu konuda, en azından Batı ülkelerindeki standartlara yakın bir uygulamanın hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.

“ADALET SARAYLARINA GİREN TÜM İNSANLAR ARANMALIDIR”

Batı’daki güya basın meslek kuruluşları ve insan hakları örgütlerinin “hapisteki gazeteciler” diye sürekli gündeme getirdiklerinin, bu tür teröristler olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Geçen geldiler ve içerideki basın mensuplarının serbest bırakılması konusunu bakanımızla da, benimle de görüştüler. Dedim, sizin bu basın mensubu dediklerinizin kim olduğunu biliyor musunuz? Bunlar polis katilidir, bunlar bekçi katilidir, bunlar bankamatik soyguncusudur. Bir tane basın kartı uydurmuş, onunla beraber dolaşanlar, bunlar. Bunların şu anda mahkûmiyetleri kesilmiş. Bunlar asker öldürmüşler, bomba atmışlar, ruhsatsız silah kullanmışlar. Gazeteci diye bunları sıfatlandırıyorsunuz ve ülkemiz aleyhine bunları malzeme olarak kullanıyorsunuz. Var mı başka diyeceğiniz, dedim. Bir şey söyleyemediler. Ama tabii döndükten sonra yine aynı şeyleri yazdılar, çizdiler raporlarına döktüler. Artık bu oyunları hep birlikte bozacağız. Şu anda yaşanan olayda ben bir açıklama yaptım. Olayın meydana geldiği gün bir açıklama yaptım, yurt dışından geliyordum, Romanya’dan. Dedim ki, adalet saraylarına giren tüm insanlar, buna avukatlar da dâhil, hepsi aranmalıdır, dedim. Vakanın olduğu gün, örgüt, o örgütle dayanışma içinde olanlar, adalet saraylarına cübbeleriyle beraber girerek, ‘bizi arayamazsınız, çantalarımızı arayamazsınız’, vesaire bu tür ifadeler kullanmaya başladırlar. Hemen bağlı oldukları baro veya barolar, ‘Biz asla buna müsaade etmeyeceğiz’ dediler. ‘Bu yargının susturulmasıdır, bu avukatların susturulmasıdır’ dediler. Çok açık, net olarak söylüyorum; herkes aranacak, aranmalıdır. Danıştay’da yaşanan olay meydana geldiği zaman, bunlar kıyamet koparmadı mı? Ne dediler? ‘Mürteciler, Danıştay mensubumuzu şehit ettiler’ dediler. Sonra ne çıktı arkasından, gene bunlar çıktı. Bizler bir şeye inanıyorsak bunun hakkını vereceğiz. Sen avukat mısın, dürüst müsün? Tamam, niye aranmaktan çekiniyorsun, çantanı da göster, x-rayden geçsin, sen x-rayden geç, olsun bitsin. Yarın vatandaş ne diyor? ‘Güvenlik güçleri görevini yerine getirmedi, aramadı’ diyor. Hakikaten öyle; sahte bir cübbe koltuğunun altında, bir diğeri de elinde şemsiye, düşünebiliyor musunuz? içeri giriyorlar, altı kat yukarı çıkıyorlar ve savcımızın odasına girmek suretiyle bu fiili işliyorlar.”

BAROLARIN, AVUKATLARIN ARANMASINA YÖNELİK TEPKİLERİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi sormak lazım; Ey Baro Başkanı, sen de telefon ile görüştün bu teröristlerle, hangi neticeyi aldın? Hiçbir netice alamadı. Hani senin sözün çok dinleniyordu, alsaydın ya netice, niye alamadın. Bu terörist, terörist, bunu bileceksin, bunu göreceksin ve sen de bulunduğun makam sebebiyle gazetelere böyle çarşaf, çarşaf ilanlar vermek suretiyle kimseyi ürkütemezsin. O senin yaptığın hareketler eski Türkiye’deydi. Artık eski Türkiye yok, şimdi yeni Türkiye var. Sen de tüm avukatları temsil etmiyorsun, bunu bil, bir. İki, yargı olayının da sen üçte birinin, şu anda ancak bir bölümünü temsil ediyorsun. Hatta yargı adına da konuşuyorum havasına da girme, o da ayrı bir konu. Bunları milletçe çok iyi bilmemiz lazım. Eğer bunları milletçe çok iyi bilirsek, işte böyle iki de bir bunlar ortaya çıkmak suretiyle bizlere kan ağlatmazlar.”

“GEZİ OLAYLARININ AMACI ASLA AĞAÇ SEVGİSİ, ÇEVREYE SAYGI DEĞİLDİR”

En başından beri Gezi Olaylarının, 17-25 Aralık darbe girişiminin gerisindeki gerçekleri milletimize anlatmak için gayret gösterip, mücadele ettiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Israrla diyoruz ki, Gezi Olaylarının amacı asla ağaç sevgisi, çevreye saygı değildir. Bu olaylar, Türkiye’de sokakları terörize ederek, milli iradeye ve onun meşru kurumları olan Meclise, Hükümete, siyasete yönelik, ideolojik bir darbe girişimidir. Gezi Olaylarının baş aktörleri, Savcımızı şehit eden katillerle aynı çizgideki örgüt mensuplarıdır, aynı gayeyle hareket eden marjinallerdir. Onlara kendilerini kullandırtan güruh içinde, ağacın, yeşilin gerisindeki silah namlularını, karanlık emelleri göremeyenler elbette vardır. Ama bu, Gezi eylemlerinin asıl yüzünün, oradaki asıl niyetin ne olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Meşru siyaset yoluyla ülke yönetimine gelemeyeceğini gören kifayetsiz siyasetçiler de, kaos ortamından kendilerine bir iktidar çıkarma umuduyla, bu oyuna destek vermişlerdir. Hamdolsun milletimiz, irfanıyla, idrakiyle, basiretiyle kurulmaya çalışılan tezgâhı çözmüş ve arkamızda dimdik durarak, bu oyunu bozmuştur, burası çok önemli. 17-25 Aralık darbe girişimiyle, aynı oyun, bu defa emniyet ve yargı içindeki bir çete aracılığıyla ve farklı yöntemlerle tekrarlanmaya çalışıldı” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Gezi’de umduklarını bulamayan aynı kifayetsiz siyasetçilerin, 17-25 Aralık girişimine de destek verdiklerini, kendilerini gönüllü olarak bu çeteye kullandırttıklarını belirterek, bu çetenin mensubu olduğu yapının içinde olup da, hala bu gerçekleri göremeyenler varsa, onlara artık diyecek bir söz kalmadığını ifade etti.

“BU EYLEME TERÖR EYLEMİ DİYEMEYEN HERKES, TERÖRÜN AÇIK DESTEKÇİSİDİR”

Milletimizin desteğiyle, bu oyunu da boşa çıkardıklarını kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söyledi: “Tüm bu gerçeklere rağmen, ısrarla birileri, hem Gezi Olaylarını, hem de 17-25 Aralık darbe girişimini demokrasi, hak, özgürlük, hukuk gibi kavramların arkasına gizleyerek, meşrulaştırma çabasından vazgeçmiyor. Çağlayan baskınında bahane olarak kullanılan mesele, işte bu çabaların en önemli araçlarından biridir. Bir terör örgütünün organizasyonuyla, kesintisiz olarak sürdürülmeye çalışılan bu istismara gönüllü olarak alet olan herkes, şehit edilen savcımızın katline destek verdiğini bilmelidir. Artık, muhalefet partileri başta olmak üzere, hiç kimse, ısrarla bu hadiseleri meşrulaştırma, masum talepler ve hukuk arayışı olarak gösterme gayretini devam ettiremez, ettirmemelidir. Bu saldırı, meselenin sadece ve sadece teröre, teröriste destek vermenin ötesinde bir anlamı olmadığını, acı bir şekilde gösterdi. Açık söylüyorum: Teröriste terörist diyemeyen, teröristin ortağıdır. Bu eyleme terör eylemi diyemeyen herkes, terörün açık destekçisidir. Kimi CHP milletvekillerine, HDP milletvekillerine bakıyorsunuz, teröriste, terörist demedikleri gibi, onlara müdahale eden güvenlik güçlerini suçlayan, onları “devlet terörü” ile itham eden görüşler sarf ediyorlar. Yani Savcımızı öldüren terörist masum, onlara müdahale eden güvenlik güçleri ise güya “devlet terörü” uygulayan suçlular. Ben o güvenlik güçlerimizi tebrik ediyorum, kutluyorum. Onlar görevlerini yaptılar. Düşünebiliyor musun, savcımızın ağzını bantlıyorlar, bütün vücudunu koli bandı ile bağlıyorlar, o şekilde orada 8 saatlik bir süreç yaşatıyorlar. Buna karşı güvenlik güçlerimiz 8 saat her yola başvurdu, işte Baro Başkanı’nı getirtti, Öbür taraftan babayı getirtti, onlarla görüştürttü vesaire. Ama hiçbir netice alınamadı. Niye? Bunların bağlı oldukları yerler var. Ama ne kadar onurlu, ne kadar şahsiyetli bir savcı ki, onların elinden bir bardak suyu dahi almadı, içmedi. Çeşitli meslek odalarının, sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de maalesef bu tavır içinde olduğunu görüyoruz. İster parti genel başkanı olsun, ister milletvekili olsun, ister şu veya bu kurumun başkanı olsun, hiç fark etmez. Hiç kimsenin sıfatı, gerçekte terör yardakçısı, terör şakşakçısı, terör destekçisi olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Elinde silahıyla, sadece görevini yapan Savcımızı öldürenlerin olduğu gibi onları destekleyenlerin de sıfatı aynıdır: Terörist… Bunlara siyasetçi demek, bunlara şu kurumun temsilcisi demek, bunlara şu medyanın mensubu demek yanlıştır. Bunlar, teröristlerle kol kola yürüyen, dökülen tüm kanlar ellerine, alınlarına bulaşmış alçaklardır, hainlerdir.”

“TERÖRİSTLERİN AİLELERİNE BAŞ SAĞLIĞINA GİDENLERİ GÖRDÜK”

Cumhurbaşkanı sözlerini şöyle sürdürdü: “Maalesef, şehit olan Savcımızın ailesine başsağlığına gitmeyenlerin, koşa koşa teröristlerin ailelerine başsağlığına gittiklerini gördük. Teröristlerden birinin avukat kisvesiyle adalet sarayına girdiği, görüntülerle ortaya çıkmışken, ısrarla arama yaptırmadan o binaya girmek isteyen bu tür avukatlara şahit olduk.  Bu terörist eylemi açıkça kınamak yerine sürekli “kem-küm” edenleri, “ama” diyenleri, böylesine önemli bir konuda dahi milli duruş sergileyemeyenleri ibretle takip ettik.  Düşünebiliyor musunuz? Bir milli duruş sergilemek için o gün siyasi partilerin genel başkanlarının, Eyüp Sultan Camii’nde cenaze merasiminde birlikte saf tutmaları gerekmez miydi? İktidar Partisinin Genel Başkanı dışında ve halef-selef olduğumuz Cumhurbaşkanı’nın dışında geçmişten gelen böyle bir temsilci yoktu, Meclis Başkanımızın dışında yoktu. Acaba niye gelmediler, neden gelmediler, çok hayati bir şeyleri mi vardı? Bir yanda şehit savcımızın muhterem babasının,  oğlu Muhammed’in ve ailesinin tevekkülü vardı, diğer tarafta ise işte bunlar vardı.  Milletimiz hepsini de görüyor, hepsini de irfan defterine kaydediyor. Ama artık, “şu ne der”, “bu ne der” kompleksini bir kenara bırakarak, yasamanın, yargının ve yürütmenin de üzerlerine düşeni yapması gerektiğine inanıyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında Türkiye’nin köklü bir yeniden yapılanmaya, yeni bir sisteme ihtiyacı olduğu gerçeğinin, her geçen gün çok daha iyi anlaşıldığını vurgulayarak, yıllarca yeni anayasa çağrılarına kulak tıkayan, başlatılan çalışmaları çıkmaza sokmak için ellerinden gelenleri yapanların, bugün de aynı şekilde davrandığını söyledi.

“TÜRKİYE, 10 AĞUSTOS TARİHİ İTİBARİYLE YENİ BİR DÖNEME GİRDİ”

Türkiye’nin, 10 Ağustos 2014 tarihi itibariyle yeni bir döneme girdiğine dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Biz, bu sürece Yeni Türkiye diyoruz. Bu tarih itibariyle yeni anayasa meselesi, artık bir tercih olmaktan çıktı, bir zorunluluk haline dönüştü. Çünkü yüzde 52 artık yeni Türkiye diyor, yeni anayasa diyor. Tabii ki yeni anayasayla birlikte millet aynı zamanda başkanlık sistemi diyor, bunu meydanlarda konuştuk. Mevcut parlamenter sistemimizde Cumhurbaşkanı, hükümet, meclis, yargı ve pek çok kurum arasındaki ilişkiler zaten sorunluydu, bunları 12 yıl boyunca yaşadık. Sistem sık sık krize girdiği için darbelere, darbe ve vesayet heveslilerine uygun bir iklim ortaya çıkıyordu, geçmişte bunları hep yaşadık. Düşünebiliyor musunuz? Çok partili siyasi dönemde bu ülke 16 ayda bir hükümet değiştirmiştir. Bu ülkede istikrar olur mu, bu ülkede güven olur mu, bu ülkede kalkınma olur mu? Fakat bakın, tek partili bir iktidar yakaladık 2002 Kasım ve düşünebiliyor musun? Bir anda 230 milyar dolardan 840 milyar dolara ne yaptık? Çıktık. Bu böyle oldu. Ama şimdi de burada ne var? Bir patinaj var, şimdi bunu da aşmamış lazım. Bunu aşabilir miyiz? Aşarız. Neyle? Başkanlık sistemiyle.  Yaklaşık 70 yılı bulan çok partili siyasi hayatımızın, toplam 30 yılı güçlü tek parti yönetimleriyle geçerken, 40 yılımız darbe ve koalisyon dönemleriyle adeta heba oldu. Türkiye’nin bugüne kadar elde ettiği tüm önemli kazanımların da, bu 30 yılın eseri olduğunu görüyoruz. Bu tecrübe ışığında, bir daha darbelere, vesayet girişimlerine, krizlere meydan vermeyecek yeni bir sisteme ihtiyacımız var. Biz, yeni anayasa arayışlarını, işte bu bakımdan önemli bir fırsat olarak görüyoruz” diye konuştu.

Yeni anayasayla birlikte başkanlık sistemine de geçilmesinin gerektiğine işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeni Türkiye’nin, bu temeller üzerinde yükseleceğini söyledi.

BAŞKANLIK SİSTEMİNİN ÖNEMİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlık deyince,  birilerinin adeta tüylerinin diken diken olduğunu kaydederek şunları söyledi: “Bunları gören de, Türkiye 70 yıldır mükemmel bir parlamenter sistem tecrübesi yaşıyor, başkanlık sistemiyle bu kazanımdan vazgeçiyor sanır. Ya niye o zaman 10 yılda bir bu ülkede, affedersiniz, ihtilaller oluyordu ya, neden? Demek ki sağlıklı olmamış bu iş. Şu anda G-20 ülkelerinin en ileri 10 tanesi başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Bunlar o zaman akıllarını mı yitirdiler de başkanlık sistemini kullanıyorlar? Bunların içerisinde dünyanın işte en ileri ülkeleri, başta Amerika olmak üzere, bakıyorsun Meksika, Arjantin, Brezilya, öbür tarafta Rusya, Fransa, bütün bunlar başkanlık sistemiyle; sadece bunların içinde Fransa yarı başkanlık sistemiyle yönetiliyor. Ve şöyle bir 70 yılın icmaline bir bakıyoruz, 40 yıllık bir kaybımız var, bu kaybın milletimize hem can, hem mal olarak çok büyük bir maliyeti söz konusu. Geçtiğimiz 12 yılda gerçekleştirdiğimiz büyük atılım olmasaydı, bugün Türkiye’nin dünyada nerede yer alacağını takdirlerinize bırakıyorum.  Şu gerçeği görmek ve kabul etmek mecburiyetindeyiz: Mevcut sistemle buraya kadar. Daha ileriye gitmek istiyorsak, sistemi değiştirmek zorundayız. Aksi takdirde yeniden patinaj yapmaya, yeniden yerimizde saymaya, hatta Allah göstermesin, gerilemeye başlarız. Meseleye bu açıdan baktığımızda, hem dünyadaki mevcut uygulamalar, hem de kendi devlet geleneğimiz, bize başkanlık sistemini işaret ediyor. Dünyada başkanlık sisteminin çok farklı uygulamaları var. Amerika Birleşik Devletleri örneği var. Güney Amerika ülkelerindeki uygulamaları biliyoruz. Fransa’daki yarı başkanlık sistemi daha farklı bir örnek olarak karşımızda bulunuyor. Tüm bunları inceleyerek, kendi ihtiyaçlarımızı, kendi kültürümüzü de önümüze koyarak bir başkanlık sistemi oluşturabiliriz. Bunu özellikle de Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmaları sırasında zaten böyle bir çalışmayı yaptık, ama maalesef orada da beklenen noktaya gelinemedi, çünkü bundan gocunanlar var. Neymiş efendim? Türkiye’ye mahsus başkanlık sistemi olmazmış. Niçin olmasın? Kendimize bu güvensizlik niye? Nihayetinde seçimi yapacak ve hesap verilecek merci millet değil mi?”

Başkanlık sistemine karşı çıkanların, aslında milletle, milli iradeyle yüzleşmekten korktuklarını yineleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunların milletten alamadıkları desteği, kanatları altına sığındıkları vesayet odaklarında bularak, yıllarca gizli iktidarlarını sürdürenler, başkanlık sistemiyle bu güçlerini yitirecek olmanın telaşı içinde bulunduklarını ifade etti.

“TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ, KENDİ GELECEKLERİNE FEDA EDENLERİN DÖNEMİ ARTIK BİTTİ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin geleceğini kendi geleceklerine feda edenlerin dönemi artık bittiğine işaret ederek, “Bu ülkede son 12 yıldır gizli iktidarların yerini milletin iktidarı aldı, inşallah bundan sonra da aynı şekilde devam edecek.  Artık Türkiye tüm gücünü, tüm imkânlarını, tüm enerjisini 2023 hedefleri için seferber edecek. Bununla da kalmayacak, 2053 ve 2071 vizyonlarının hazırlıklarına başlayacak. Yeni Türkiye, işte budur.  Yeni Anayasa işte bunun için gereklidir. Başkanlık sistemine işte bunun için ihtiyaç var. Milletimizin idrakinin, ferasetinin, basiretinin, irfanının bir kez daha karanlık senaryolara galip geleceğine inanıyorum. Önümüzdeki dönemin bu bakımdan hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum” dedi.