Skip to content Skip to left sidebar Skip to right sidebar Skip to footer

9.MUHTAR TOPLANTISI

9.MUHTAR TOPLANTISI

9. Muhtarlar Toplantısı’nda Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinden gelen muhtarlarla bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan; ret, inkâr ve asimilasyon politikalarının ortadan kaldırıldığını kaydederek, “Bütün bu ayrımların kalkmasına rağmen hala bu ülkede bu fidanların şehit edilmesinin sebebi nedir? Her şey yapıldığı halde bunlar ne istiyor? Söyleyeyim; bunlar ülkemizi bölmenin gayreti içindeler” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gerçekleştirdiği 9. Muhtarlar Toplantısı’nda ağırlıklı olarak Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki illerinden gelen muhtarlarla bir araya geldi. Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Erzincan, Erzurum, Hakkari, Iğdır, Malatya, Muş, Tunceli, Batman ve Şanlıurfa ile Ankara’dan gelen yaklaşık 350 muhtar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın misafiri olarak Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen yemekte ağırlandı.

“TÜRKİYE’NİN YOKLUK VE YOKSULLUK GÜNLERİNİ HEP BİRLİKTE YAŞADIK”

Konuşmasının başında, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yer alan çalışma ve ofis binaları, Millet Camii, yılsonunda açılacak olan kongre merkezi, inşa edilecek olan konferans ve sergi salonu ile 5 milyon kitabı barındıracak ve 24 saat hizmet verecek Cumhurbaşkanlığı Kütüphanesi ile ilgili bilgiler veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ülkemize ve Ankara’ya, milletimiz için iftihar kaynağı bir külliyeyi kazandırmış olmaktan memnuniyet duyuyorum” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugün yaşı 30’un altında olan gençler görmedikleri için bilemeyebileceğini; ancak 1970’li yılları, çoğu kimsenin de 1990’lı yılları çok iyi hatırlayacağını belirterek, “Türkiye’nin yokluk ve yoksulluk günlerini hep birlikte yaşadık. Bugün sahip olduğumuz ve eksikliğini hayal dahi edemeyeceğimiz hizmetlerin pek çoğundan mahrum bir şekilde hayatımızı yaşamak zorunda kaldığımız o yılları asla unutmamalıyız” diye konuştu.

“BİZ BU MİLLETİ, BU VATAN TOPRAKLARINI SEVİYORUZ”

13 yıl önce Türkiye’de 26 tane havalimanı olduğunu, pek çok kimsenin seyahatte hava yollarını kullanamadığını; bugün ise hava limanı sayısının 55’e ulaştığını ve kolaylıkla uçulabildiğini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski yöneticilerin böyle bir dertlerinin olmadığın belirtti ve şunları ekledi: “Ama biz dertliydik. Dertli olduğumuz için de bunu başardık. Düşünün; on beş yıl önce, ‘Iğdır’a, Hakkari’ye, Kars’a Muş’a, Ağrı’ya hava limanı açılacak’ dense inanır mıydınız? Batı dururken Güneydoğu’da, Doğu’da bunların işi ne diye baktılar, böyle değerlendirdiler. Ama biz yola çıkarken böyle düşünmedik. Biz tek vatan dedik. Batıda ne varsa doğuda da o olacak, Kuzey’de ne varsa güneyde de o olacak dedik. 780 bin kilometrekarelik topraklarımızın hepsinde, bizim vatandaşımız tek millet anlayışı ile bundan istifade edecek dedik. Çünkü biz bu milleti seviyoruz, bu vatan topraklarını seviyoruz. Ama bu arada sevmeyenlerin de olduğunu görüyoruz.”

Aynı şekilde demokrasi, insan hakları, işkence, özgürlükler, can ve mal emniyeti bakımından kabus gibi yılların yaşandığını da hiçbir zaman akıllardan çıkarmamak gerektiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugünlerde yine ‘kabus gibi’ diye nitelediği yılları getirmek isteyenlerin olduğunu belirtti ve şöyle dedi: “Bugünkü toplantıyla alakalı olarak bile ben bir çok muhtarımızın tehdit edildiğini, gelmek istedikleri halde, tehditlerden dolayı gelemediğini biliyorum. Muhtar kim? Memur mu? Muhtar seçilmiştir. Kim tarafından? Halk tarafından. Cumhurbaşkanı nasıl halk tarafından seçiliyorsa, muhtar da aynı şekilde halk tarafından seçildiği için, benim indimde benim inandığım demokraside seçilmiş atanmışa göre daha üstündür. Demokrasiye inananların hepsi bunu böyle yorumlar. Ama demokrasiye inanmayanların ‘hayır buraya seni ben atadım, ben ne dersem onu yapacaksın’ der.”

“HER ALANDA ÇOK KÖKLÜ REFORM POLİTİKALARINI HAYATA GEÇİRDİK”

Ret, inkâr ve asimilasyon politikalarının, tüm ağırlığıyla milletimizin üzerine çöktüğü o kara günleri, bir ibret vesikası olarak zihnimizde canlı tutmamız gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 13 yıl önce başbakan olarak ilk göreve geldiğinde, olağanüstü hal uygulamasını bir ay içinde kaldırdıklarını hatırlattı ve şunları söyledi: “O zaman Güneydoğu’yu ve Doğu’yu dolaşırken oralardaki vatandaşlarımız bize, ‘Olağanüstü hali kaldırın, yeter.’ diyordu. Kaldırdık. Ondan sonra neleri konuştuk, neleri hasbihal ettik. ‘Televizyon’ dediler, 24 saat Kürtçe yayını başlattık. Kendi dilimizde propaganda’ dediler. Bunu başlattık. ‘Üniversitelerde enstitüler kurulsun’ dediler, kuruldu. Bütün bunların yanında, Türk Kürt, Laz Çerkez, Gürcü, Abaza gibi ayrımlar ortadan kaldırıldı. Alt yapı üst yapı yapıldı ve hala yapılıyor. Bütün bu ayrımların kalkmasına rağmen hala bu ülkede bu fidanların şehit edilmesinin sebebi nedir? Her şey yapıldığı halde bunlar ne istiyor? Söyleyeyim; bunlar ülkemizi bölmenin gayreti içindeler.”

Ekonomik yıkımların ardı ardına geldiği, güven ve istikrar ortamının yerle yeksan olduğu Türkiye günlerinin bugün artık olmadığını; böyle bir dönemin ardından, milletin teveccühüyle, ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendiklerini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, her alanda çok köklü reform politikalarını hayata geçirmeye başladıklarını söyledi.

“DEMOKRASİNİN VE ÖZGÜRLÜKLERİN ALANINI GENİŞLETME MÜCADELESİ VERDİK”

Bugün Türkiye’nin 81 vilayetinde üniversitelerin olduğunu vurgulayan Güneydoğu’da en ücra köşedeki bir Kürt vatandaşın da çocuğunu oradaki üniversiteye gönderebildiğini hatırlatarak, “Ama bunlar o üniversiteleri bile yakmanın, yıkmanın gayreti içindeler. Okulları yakanlar bunlar, hastaneleri yakanlar bunlar. Camilerimizi yakanlar yıkanlar bunlar. Bunlara karşı ortak bir mücadeleyi sürdürmek için sizlerle bir aradayız. Bunu beraber yapacağız.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan ekonomiyi düzlüğe çıkarma ve milletin refahını yükseltme çabası içinde olduklarını, diğer yandan da demokrasinin ve özgürlüklerin alanını genişletme mücadelesi verdiklerini vurgulayarak konuşmasında şu değerlendirmelere yer verdi: “Biz emri dağdan almadık, biz emri Hak’tan ve halktan aldık; farkımız buydu. Bu süreçte karşılaştığımız zorlukları, önümüze çıkartılan engelleri, kurulan tuzakları uzun uzun anlatmayacağım. Sizler hepsine de şahit oldunuz, hepsini de gayet iyi biliyorsunuz. 27 Nisan bildirisi de, Gezi Olayları da, 17-25 Aralık darbe girişimi de, yaşanan son terör olayları da hep aynı amaca yöneliktir. Türkiye’nin önünü kesme, büyümesini, gelişmesini, güçlenmesini engelleme çabaları, dışardan olduğu kadar, maalesef, içeriden de destek buldu. Bu badirelerin tamamını da milletimizin desteğiyle aştık. Bugün önümüzde duran meselelerin çözüm adresi de yine milletimizdir, milletimizin iradesidir.”

“DEVLET, HUZUR VE KARDEŞLİK İKLİMİNİN TESİSİ İÇİN ÜZERİNE DÜŞENLERİ ZİYADESİYLE YERİNE GETİRMİŞTİR”

Geçen 12 yıllık dönemde birliğimizi-beraberliğimizi, kardeşliğimizi güçlendirmek için samimi gayret sarf ettiklerini ve bu uğurda çok ciddi riskler aldıklarını açıklayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine 12 yılda ulaşımdan toplu konuta her alanda toplam 260 Milyar TL, sadece Van’a 17 Milyar TL yatırım yapıldığını, Van’da yeniden şehir inşa edilerek bütün çehresinin değiştirildiğini hatırlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ret, inkâr ve asimilasyon politikalarını tamamen ortadan kaldırmaya yönelik adımlar attıklarını ve televizyon yayınlarından isimlere kadar her alanda yasakları ortadan kaldıran, özgürlüklerin önünü açan düzenlemeler yaptıklarını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “Açık söylüyorum; bu süreçte devlette, hükümette huzur ve kardeşlik ikliminin tesisi için üzerine düşenleri ziyadesiyle yerine getirmiştir. Milletimiz de sabırla, metanetle ve umutla bu sürece gerekli desteği vermiştir. Ancak örgüt ve onun güdümündeki parti, ortaya çıkan bu güzel iklimi yalanla, kurnazlıkla, şımarıklıkla zehirlemiş, tercihini şiddetten ve baskıdan yana kullanmıştır. Dün devletin zulmünden, şiddetinden, baskısından şikâyet edenler, bugün demokrasi ve özgürlük ortamını istismar ederek aynı yöntemlere kendileri tevessül ediyorlar. Bugün bölgede devletin değil örgütün şiddeti var, zulmü var, baskısı var. 6-8 Ekim olaylarını hatırlayın. Ölen de Kürtlerdi, öldüren de Kürtlerdi, aksini söyleyebilir misiniz? Bugün de yaşanan hadiselerde hayatlarını kaybeden vatandaşlarımız hep bölgenin kendi insanları değil mi? Kendi insanları. Teröristler, hasta taşıyan ambulansa saldırır, mağdur olan bölge insanı.

Teröristler malzeme taşıyan kamyonları yakar, mağdur olan yine bölge insanı. Teröristler yollara mayın döşer, sokakları kazar, ulaşımı engeller, mağdur olan yine bölge insanı, orada yaşayanlar. Okul yakılır, sağlık ocağı, hastane taşlanır, itfaiye aracı engellenir, kan toplama aracı tahrip edilir, kepenkler indirilir, baraj inşası engellenir, trafo havaya uçurulur, bütün doğalgaz hatları patlatılır, zarar gören hep bölge insanı. Burada bölgede yaşayan vatandaşlarımıza, özellikle de siz muhtarlarımıza çok önemli görev düşüyor. Teröristlerin bu taşkınlıkları, bu eylemleri karşısında vatandaşlarımız devletinin, güvenlik güçlerinin yanında yer almak durumundadır.”

“MUHTAR KENDİ MAHALLESİNDE, KENDİ KÖYÜNDE HANGİ EVDE KİM OTURUYOR BUNU BİLECEK”

Devletin yanında olmak ya da terörün yanında olmak gibi iki tercih bulunduğuna ve bunlardan birinin yapılacağına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir köyde, bir kasabada, bir ilçede eğer teröristler halkın arasına karışarak rahatça hareket edebiliyorsa, burada bölge insanı da üzerine düşeni yapmıyor demektir” dedi ve şu açıklamalarda bulundu: “Geçen de söyledim bundan önceki muhtarlar toplantısında, malum bir gazete, ismini de rahatlıkla veriyorum, Cumhuriyet Gazetesi, ‘halkı şikâyet etti’ diyor. Söylüyorum; muhtar kendi mahallesinde, kendi köyünde hangi evde kim oturuyor bunu bilecek. Bu terörist midir, değil midir, bunu bilmez mi? Bilir. Bunu oradaki en yakın güvenlik gücüne, karakoluna, her yerine bildirecek. Çünkü muhtarın bu noktadaki atacağı adım devleti güçlü kılacaktır, devletin güçlü olması oradaki halkımızın huzuru için, refahı için mutlaktır, bunu yapacağız, buna mecburuz. Aksi takdirde terör şehir merkezinde, can alıyor, buna fırsat veremeyiz.”

Devlet ve Hükümetin sonuna kadar tercihini bilesiniz ki kardeşlikten ve huzurdan yana kullandığını, yeniden çatışmaları başlatan devlet değil 11 Temmuz’da yaptığı açıklama ile bölücü örgütün olduğunu bildiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu süreçte siyasetin imkânları ve diliyle hareket etmesi gerekenler ise maalesef örgütün şiddetten ve kandan yana olan tavrına teslim olmuşlardır. Aksini iddia eden yalan söylemektedir. Bölücü örgütün bombayla, silahla, molotofla, maskeyle, baskıyla gerçekleştirdiği eylemleri tevil yoluna gidenlerin durumu başını kuma gömen devekuşu gibidir. Oysa gerçekler tüm çıplaklığıyla ortadadır. Ama onlar kendi yalanlarına ve iftiralarına boğulmuş bir şekilde başka bir alemde yaşıyorlar, bunu da söylemek zorundayım” ifadelerini yer verdi.

“SİLAHI BIRAKIP BETONLA GÖMECEKSİN”

“Son seçimde her ne kadar üzerinde ciddi şaibeler olsa, aldıkları oyları demokrasiye değil teröre alan açmak için kullananlar bunun hesabını millete de, adalete de vereceklerdir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, örgüte değil devlete silah susturma çağrısı yapanların apaçık bir gaflet ve hatta hıyanet içinde olduğunu belirterek şunları söyledi: “Terörist silahı bırakacak. Sadece bırakmayacak, betona gömecek ve bu da tespit edilecek. Şimdi çıkmış, bunlar uyanık ya, ne diyorlar? ‘Silahlar sussun’. Sakın ha, bu oyuna gelmeyin, ne demek ‘silah sussun’? Silahı bırakıp betonla gömeceksin. Bak dünyada terör örgütlerine, bu böyle yaptırıldı. Silahı betona gömdüler, gömüldü, üzeri betonlandı ve bu da tespit edildi. Ya teslim, ya o veyahut da bu ülkeyi terk, çünkü bunlar bu ülkeye yakışmıyor.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, devletin; ülkenin ve milletin güvenliği için her türlü silaha sahip olma ve gerektiğinde onu kullanma hakkına sahip olan yegâne yapı olduğunu vurgulayarak sözlerini şöyle sürdürdü: “Tabii bu yönde ifadeler kullananların asıl niyetleri başkadır. Kan döken, can alan silahları kullanan teröristlere sırtlarını dayadıklarını söyleyenler ve onları destekleyenler bu duruşlarıyla ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri bu vatanın sırtına hançer saplamanın peşindeler. Bu ihanete destek olan sözde aydın güruhu, köşe yazarları, yaşanan her ölümün, dökülen her gözyaşının sorumluluğuna ortaktır, bunlar ihanet içindedir. Ekmeğinin peşinde veya görevinin başında olan insanları hunharca öldüren teröristlere tek çift söz söylemeyip, bu teröristleri etkisiz hale getiren güvenlik güçlerine saldıranların yeri alçaklık çukurunun en dibidir. Vatan ve millet aidiyeti olmayan bu köksüz, ahlaksız, vicdansız güruh, sanmasın ki yaptıkları yanlarına kar kalacak. Milletimiz masum insanların ölümünü dahi kendi sapkın ideolojileri için kullanmaktan geri durmayan bu güruha hak ettiği dersi mutlaka verecektir. Devletin ve Hükümetin ne bölücü örgüte, ne onun güdümündeki partiye, ne de sözde aydın güruhuna karşı herhangi bir yükümlülüğü, herhangi bir borcu da yoktur. Bunu o köşe yazarlarına söylüyorum, o aydın geçinenlere söylüyorum. Kariyeriniz ne olursa olsun… Önünde birçok kariyeri olanlara da söylüyorum; sizin kariyeriniz, sizin kalemlerinizden akan mürekkep kandır. Benim için önemli olan, şehidimin o ulaştığı makamdır. En başından beri çözüm süreci muhatabı bizatihi milletin kendisiydi. Biz sözümüzü millete söyledik. Yaptıklarımızı da milletimiz için, onun aydınlık geleceği için yaptık. Bugün de tek sorumluluğumuz, yine milletimize karşıdır.”

“ÇÖZÜM SÜRECİ ARTIK BUZDOLABINDADIR”

Bütün bu olaylardan sonra çözüm süreci artık buzdolabında olduğunu, ‘milli birlik ve kardeşlik’ projesiyle yola devam ettiklerini hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bu mesele, kesinlikle bir al-ver meselesi, bir taviz meselesi değildir, bu bir demokrasi meselesidir. Hak ve özgürlük meselesidir, hatta Hakk ve batıl meselesidir, kalkınma meselesidir. Böylesine ulvi temeller üzerinde yürüyen bir süreci yeniden güvenlik ve asayiş sorunu haline dönüştüren terör örgütü olmuştur bunu böyle bilelim. Buna karşı çıkmayan siyasetçiler de, kendi var oluş gerekçelerini ortadan kaldıran bir duruma düşmüşlerdir” sözlerine yer verdi.

“Siyasetin yolu demokrasiye ve kalkınmaya, terörün yolu ise kana, ölüme, acıya çıkar. Türkiye’nin önündeki bu meselenin birlik, beraberlik, kardeşlik, ortak gelecek ve ortak hedefler etrafında bütünleşme yoluyla çözüleceğine olan inancımı huzurlarınızda bir kez daha ifade etmek istiyorum” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, terörde ısrar edenlerin hak ettikleri karşılığı gördüğünü ve görmeye devam edeceğini kaydetti.

“TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE HÜKÜMET KURMA SORUNU VAR”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin böyle bir ortamda hükümet kurma çalışmalarına sahne olduğuna dikkat çekerek açıklamalarına şöyle devam etti: “Yapılan görüşmelerden sonuç alınamadığı için maalesef Türkiye henüz yeni hükümetine kavuşamadı. Bu durumda çözümü her zaman olduğu gibi yine millet iradesinde aramak durumundayız. Anayasada belirtilen sınarlar çerçevesinde bu süreci yürütüyorum, yürütmeye devam edeceğim. Ancak burada bir hususun altını özellikle çizmek istiyorum, Türkiye’nin önünde hükümet kurma sorunu var. Bununla birlikte ciddi bir terör sorunu var. Suriye sınırımızda yaşanan çok ciddi hadiseler var, aynı şekilde ekonomide atılması gereken adımlar var. Diğer alanlarda alınması gereken kararlar, yapılması gereken işler var. Bugün üzerinde konuşmamız, tartışmamız, çözüm yolları aramamız gereken öncelikli meseleler bunlar. Ama ülkemizde bir kesim tüm bunları bırakarak gece-gündüz şahsımı tartışıyor. Peki, şahsımla ilgili sorunları nedir diye baktığımızda, maalesef çocukça tespitler, çocukça tenkitler, çocukça kaprisler dışında bir şey göremiyoruz. Hiçbir şey yapamadan çekip gittiniz, siz kaçtınız, yönetemediniz. Buyurun, şimdi bakıyoruz görev verdiğim Sayın Başbakan kendilerini ziyaret etti, dolaştı, bir netice yok ve dün akşam da iade etti. Kendi kifayetsizliklerinin, kendi başarısızlıklarının, kendi hayal kırıklıklarının faturasını şahsıma ve bulunduğum makama keserek sorumluluklarını unutturmaya çalışanlar beyhude uğraşıyorlar.”

“SİYASET, İŞİ GÜCÜ BIRAKIP RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN ŞAHSI VE AİLESİ İLE UĞRAŞMAK DEĞİLDİR”

En başından beri siyasette 81 vilayetin tamamını, 780 bin kilometrekare vatan toprağının her santimini kucaklayan, bunun için proje üreten, hizmet üreten, çözüm üreten bir anlayışı savunduklarına, bugün de Türkiye’nin önündeki sorunları aşabilmesi için böyle bir yaklaşıma ihtiyaç olduğuna değinen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir başka ifadeyle, proje üreteceksiniz, hizmet üreteceksiniz, çözüm üreteceksiniz, yani siyaset yapacaksınız” dedi.

Siyasetin, işi gücü bırakıp Recep Tayyip Erdoğan’ın şahsı ve ailesi ile uğraşmak olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti: “Kalkıp benim evladımı ismiyle anıp ‘Bilal’i ver, iktidarı al’; şeklindeki yaklaşım, ne çirkin yaklaşımdır. Sen ne biçim siyasetçisin? Eğer benim oğlumun yaptığı bir yanlış varsa, yaptığı bir yolsuzluk varsa, ha bunun hesabını soracak olan yargıdır, sen kimsin? Sen benim evladımla ilgili iktidar bağlantısını nasıl kurarsın? Nasıl böyle bir hakareti, böyle bir saygısızlığı yaparsın. Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha başka bir şey de olmaz. Çünkü bunlar aile nedir bilmez, evlat nedir bilmez. Dolayısıyla hak, hakikat bilmek nedir bilmez. Sadece maalesef böyle kurusıkı hakaretlerle bu işi bir yere vardırmak isterler. Nedir o Mussolini, Hitler? Aynaya bak, önce kendinin nerede olduğunu görürsün. Biz ilhamımızı ne Mussolini’den aldık, ne Hitler’den aldık, biz Hakk’tan ve halktan aldık, böyle yürüdük, bunu bir defa bileceksin.”

“BEŞTEPE’NİN ADRESİNİ BİLMEYENLERLE BİZİM GEÇİRECEK BİR ZAMANIMIZ YOK”

Hükümet kurma çalışmalarının olumsuz sonuçlanmasında, vebalinin kimde olduğunu halkın çok iyi gördüğünü ve bunun bedelini ödeteceğine inandığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar şahsı ile uğraşanların terör meselesinin çözümü için aklı başında bir teklif getirmediğini, bir sorumluluk yüklenmediğini, çünkü böyle bir dertlerinin ve meselelerinin olmadığını dile getirdi. Ufukları Beştepe ile uğraşmanın ötesine geçemeyenlerin millete, derdine derman olma ümidi verebilmesinin mümkün olmadığını söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: “Zaten Beştepe’nin adresini bilmeyenlerle de bizim vakit geçirecek bir zamanımız yok, bunu da söylemem lazım. Esasen bunların derdinin şahsım değil kendilerine itibar etmeyen milletin kendisi olduğunu da çok iyi biliyorum. Şahsımın üzerinden milleti taciz eden, daha da ileri gidip millete hakaret eden bu anlayış hep kaybetmeye mahkûmdur. Çünkü bunlar çalışmadan, emek vermeden, proje üretmeden, terlemeden, ülkenin ve milletin geleceğin kendi ellerine teslim edilmesini istiyorlar. Milletimiz böyle durumlar için ‘3 kuruşa 5 köfte yok’ diyor. Önce hak edeceksiniz, sonra talep edeceksiniz. Bu millet ‘seni kurtarmaya geliyorum’ deyip sırtına yeni yükler bindirerek kaçıp gidenleri çok gördü. Maksat hizmet olmayınca hezimet kaçınılmazdır. Hezimetlerin sebebi olarak şahsımı görenlere, dönüp kendilerini bir sorgulamalarını tavsiye ediyorum.”

“SİYASETİ İLKOKUL MÜSAMERESİ DÜZEYİNDE YÜRÜTENLERİN, HİÇBİR MESELEYİ KAVRAYABİLMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR”

“Son olarak benim Türkiye’de yönetim sisteminin değiştiği yönündeki ifademi dillerine doladılar” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konu ile ilgili şu değerlendirmelerde bulundu: “Biliyorsunuz Meclis’te kabul edilen ve 16 Haziran 2007 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan, 21 Ekim 2007 tarihindeki halk oylamasında da yüzde 69’luk bir destek bulan Anayasa değişikliği gereğince artık ülkemizde Cumhurbaşkanı halk tarafından seçiliyor. Bu değişikliğin ilk uygulaması 10 Ağustos 2014 tarihinde gerçekleşti. Burada darbeyle değil; Meclis kararıyla ve millet iradesiyle başlatılan köklü bir değişim söz konusudur. Türkiye tarihinde ilk defa Meclis ve millet iradesiyle kendisine yeni bir yönetim modeli oluşturmuyor mu? Oluşturuyor. Anayasa literatürü ortadadır. Herkes açıkça bilir. Bu bir sistem değişikliğidir. Bakın Anayasa’dan bahsediyorum. Bu açık gerçeği dahi idrak etmekte zorlananların ülkenin diğer meselelerine çözüm bulabilecekleri konusunda çok ciddi tereddütlerim olduğunu ifade etmek durumundayım. Siyaseti ilkokul müsameresi düzeyinde yürütenlerin bu ülkenin hiçbir meselesini kavrayabilmesi de, bunlara çözüm getirebilmesi de mümkün değildir. Ülkem ve milletimin adına bu durumdan fevkalade üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye’nin tekrar bir seçime doğru hızla gittiğini hatırlatarak, “Gereksiz polemiklere yol açmamak için cevap vermekten imtina ettiğim zırvalarını tekrarlamaktan başka bir iş bilmeyenler dertlerini seçimde millete anlatacaklardır” dedi ve şunları ekledi: “Gerçi bunlar hep sandıktan kaçmanın çabası içinde olmuşlar. Ancak mecbur kaldıklarında seçim meydanlarına çıkmışlardır. İşte 7 Haziran seçimleri bitti. Tablo böyle olunca baktınız kürsüye çıktılar ne dediler? ‘Hodri meydan erken seçim’ dediler. Şimdi istemiyor. Diğeri çıktı, ‘şununla yapmam’ dedi, şimdi yaparım diyor. Öbürü çıktı, ‘Beştepe’ye gitmem’ dedi, şimdi baktık ‘Beştepe’ye gidebilir’ demeye başladılar. Bu ne menem iştir? Çocuk ‘Baba bir hırsız yakaladım’ demiş. Baba, ‘Oğlum getir’ demiş. ‘Gelmiyor baba’ demiş çocuk. Baba ‘Bırak gitsin’ demiş, çocuk ‘Gitmiyor baba’ demiş. Bunların durumu da tam böyle. Hükümet kurun, ‘kurmuyoruz’. Seçime gidin, ‘gitmiyoruz’. Peki, öyleyse ne istiyorsunuz? İnanın bana onu da bilmiyorlar. Sonra da çıkıp ‘Cumhurbaşkanı hükümet kurulmasını engelliyor’ diyorlar. Hükümetin kurulma şartları belli, siz bu şartları sağlayıp geldiniz de Cumhurbaşkanı sizi kapıdan mı kovdu? Hükümet kurmak için anlaştınız, el sıkıştınız da Cumhurbaşkanı elinize mi vurdu?”

“BANA İZNİ MİLLET VERDİ”

Şu ana kadar Anayasa’da belirtilen süreçleri işletme dışında bu konuya hiçbir müdahalesinin olmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşünü soran olduğunda fikrini söylediğini söylemeye de devam edeceğini açıklayarak konuşmasında şu değerlendirmelerle tamamladı: “Bunun için de birilerinden izin alacak halim yok, bana izni millet verdi, milletin verdiği izni kullanacağım. Bu benim bir vatandaş, bir birey olarak en tabii hakkım. Bunun ötesindeki iddiaların akılla-izanla bağdaşır tarafı yoktur. Seçim sandığı aynı zamanda millete hesap verme yeridir. Sandıkta sadece yapılan işlerin değil, yapılmaktan kaçınılan işlerin de hesabının verileceği unutulmamalıdır. Ben her zaman ve her konuda olduğu gibi bu meselede de milletimin sağduyusuna, irfanına, izanına, takdirine güveniyorum.”

Ö